Yüzünü hafifçe havaya kaldırmış bir biçimde adımlar atıyordu hana doğru. Londra'da pek alışılmamış sıcak hava, bir gece önceden yağmurun ıslatmış olduğu toprağın bir kısmını kurutmuş, bir kısmınıda kurutmaya yüz tutmuştu. Üzerine örtmüş olduğu ince siyah şalın terlettiği vücudunu artık yorgun hissetmeye başlamıştı. Buraya kadar yürümek zorunda değildi ama bu daha rahat ve özgür hissettiriyordu. Şalı avcunun içinde sıkarak zümrüt parçacıkları serpilmiş gibi parlayan gözlerini hanın girişine diktikten sonra, kapıdan içeriye adım attı.
Gözleriyle hanın içini tararken, yüzüne bakan büyücülere ve onlara eşlik eden cadılara aldırmadı. Yalnızca, daha önce yukarı kaldırmış olduğu başını hafifçe eğip, karşıda oturduğunu farkettiği Thierry'ye doğru yöneldi. Onu farkettiğinde elini kaldırıp selam veren ve çok geçmeden ayağa kalkan dostuna gülümseyerek yanında durdu. "Gelmeniz hep bu kadar uzun sürmeli değil mi? Bayan McCarthy daha ortada bile yok zaten, sen yine iyisin.." Yüzünü asmıştı Thierry. Buna cevap olarak Carlie kıkırdadı. "Eminim sen geleli henüz beş dakika bile olmamıştır." Korsenin verdiği rahatsızlıkla birlikte sandalyeye otururken söylendi. "Lydia ise birazdan burada olur, eminim şuan Piyano dersini tamamlamış ve buraya ilerliyordur. Ben bugün biraz kurallara aykırı davrandım, biraz daha böyle davranmakta sakınca olduğunu düşünmüyorum." Ellerini kucağında birleştirdikten sonra tekrar Thierry'e döndü.