Cynthia Alemonian Burgin&Burkes Sahibesi-Vampir
Mesaj Sayısı : 11 Kayıt tarihi : 24/03/11
Karakter Bilgileri Özel Yetenek: Quidditch Mevkii: Büyücü Gücü: (48/100)
| Konu: Cynthia Alemonian C.tesi Mart 26, 2011 8:17 pm | |
| Ad Soyad: Cynthia Alemonian Yaşı: 25 Kan Durumu: Melez - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - Görünüş:Mavi gözlü, uzun boylu ve sarışın. - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - Güçlü Yanları: Görünüşünün altında yatan gerçekleri kimseye belli etmez.Aslında nasıl birisi olduğunu herkesten saklamayı iyi becermiştir ve bu da karşısındaki insanlara yakınlık sınırlaması koymasını sağlar. Zayıf Yanları: Eğlence konusunda kendini zaman zaman fazla kaptırabiliyor. Karakter Özellikleri:O tam bir melek yüzlü şeytandır.Görüntüsü o kadar tatlı olmasına karşılık içinde tam bir şeytan gizlidir.Ama gerçek yüzünü görmek neredeyse imkansızdır.Çocukluğu zenginlik ve lüks içinde geçmiştir.Aslında bu yüzden biraz da şımarıktır.Eğlenceye oldukça düşkündür, gece kulüpleri partiler tam ona göredir.Karşısındaki insanı etkilemeyi çok iyi bilir.Aslında en doğru yaptığı şey sevmektir. - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - Kısaca Geçmişi:Daha sonra eklenecektir. - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - İstenilen Meslek: Dükkan Sahibi {Eğer olabilirse vampir aynı zamanda, ama olmazsa sadece dükkan sahibi} Dükkan Açmak İsteyenler; Dükkan Adı:Annwn Night Club Dükkanın Yeri:Roma Kısa Bir Tasviri:Kulübün girişinde bir havuz bulunmaktadır.Kulübe ilk girdiğinizde sizi genişce bir alan üzerine kurulu bir dans pisti karşılar.Pistin tam karşısında boydan boya uzanan bir bar vardır.Pistten uzaklaştıkça sizi genişce bir merdiven karşılar bu merdivenler ikinci kata çıkmaktadır.Burası giriş katı kadar büyük olmasına karşılık daha sessiz bir ortamdır.Genellikle iş adamları vb. müşterilerin takıldıkları ortamdır. Büyücü Gücü: Freya Artemis Vigoureux diğer karakterim.Büyü gücü; 48
Vampir kabul edilirse rp;
- Spoiler:
Caine, Tanrı seni boşuna yaratmadı.Ölümsüzlüğün şarabını sana boşuna içirmedi.Korkuların, ölümün ve kaderin bekçisi olarak seni bize gönderdi.Elimizden tut diye değil, bize yol göster diye gönderdi.Damarlarındaki mühürlü kanı bize aktardığında, ölümün kokusunu bizden uzaklaştırdığında yeniden hayat verdin, sonsuz bir hayatı bize bahşettin.Gözlerindeki ateş bedenlerimize yeniden hayat verdi.Dudaklarından çıkan her söz kanımıza mühürlendi.Söylediğin her söz içimize işledi.Şimdi evrene sahip olabiliriz, şimdi sonsuzluk elimizin altında, şimdi ölüm meleği biz olduk.İblis kanı ile süslendi, senin kanın ile mühürlendi.Cennetin ve Cehennemin kabul etmediği biz yaratıklar, sadece senin kabulündeyiz.Sadece senin varlığını biliriz; sadece seni biliriz.Bize yol göster, bize ışık tut.Karanlık dünyayı aydınlatan ışığa karşı, bize saf ışık tut.Kanının aktığı her toprağa, nefesinin değdiği her insana yaradılışı bir kez daha anlat.Ölümü onlara tattır.Nefes almak neymiş öğrensinler, korku neymiş hissetsinler, gerçeklerle yüzleşmek neymiş bilsinler.Bilsinler ki bizden korksunlar, bilsinler ki gücün kimde olduğunun farkına varsınlar.İşte o zaman, biz kendimizi gösterdiğimizde bize sonsuza dek teslim olsunlar.Biz ölümün elçileriyiz, biz sonsuzluğun elçileriyiz, biz senin elçiniz.Seni ebediyete kadar sürdüreceğiz.Dünya ortadan ikiye ayrılsa ve herkes kızgın alevde yansa bile senin gücünle yanacağız.Bu kandan yoksun bedenlerimize ilk gün senin kanın değdiğinde, ölüm o zaman bizi çağırırken sen bizi yanına aldığında sana teslim olduk.
Gözlerindeki yangın, bedenini kül etmeye hazırlanan güç ve kendini teslim etmemesi gereken bir susuzluk.Bir mağranın içinde kendini duvarlara hapsetmiş bir şekilde beklerlen, gücün nereden ve nasıl geleceğinden habersiz sadece gelmesini bekliyordu.Geldiği an harekete geçecekti.Bütün ormanı beyazlığa bürüyen kar Elpis'in açlık duygusunu bir kat daha arttırıyordu.Oturduğu taş belki de çok soğuktu, eğer bir insan olsa donarak ölebilirdi burada ama o ölmeyi çok önce unutmuştu.Üstündeki siyah deri pantolon, onun üstüne giydiği ince bir bluz.Tüm giydikleri bundan ibaretti.Ayağındaki topuklu ayakkabılardan hiçbir zaman rahatsızlık duymamıştı, şimdi de duymuyordu.Mağranın girişinden ayak sesi geldiğinde oturduğu taştan hemen kalktı, aslında kalkması sanise kavramı denilen sürede gerçekleşti.Keskin gözleri, avını bekleyen bir aslanınki kadar netleşti.Ufak adımlarla mağranın girişine doğru ilerlemeye başladı.Mağranın tam girişinde bir ceylan duruyordu. “Benim, açlığımı gidermek için seni mi gönderdiler ufaklık.” Elpis'in yüzündeki sinsi gülümseme aslında olacakların habercisi gibiydi.Avına bir adım daha yaklaştı ve hamlesini yaptı.Ceylan'ın çok fazla şansı yoktu.Aç ve susuz bir vampire kimse engel olamazdı.Ceylanı ani bir hamle ile boynundan yakaladı ve yere yatırdı, hayvanın çok fazla çırpınma şansı kalmadan Elpis dişlerini geçirdi.Her ne kadar tadı bir aslanın tadı kadar güzel olmasa da yine de afiyetle yedi.
Kar yavaş, yavaş etkisini kaybediyordu.Elpis kaç gün o mağrada kaldığını bilmiyordu.Artık diğer vampirlerin yanına gitme zamanı gelmişti onun için.Mağrada hiç bir bırakmamak adına mağrayı kendi ateşiyle yaktı.Mağradan uzaklaşırken arkasında bıraktığı yanmış hayvan ve odun kokusu hala burnuna geliyordu.Dönüp arkasına bakma gereği bile duymadan kendi yolunda ilerledi.Ağaçların arasında ilerlerken toprak ona yol açıyordu.Ağaçlar üstünü örtüyordu, hava herşeye inat onu koruyordu.Zaman sanki durmuşcasına onun yolunda ilerliyordu.Attığı her adımda, ağaçlar kenara çekiliyor, çiçekler önünde eğiliyordu.Doğuştan vampir olan biriydi o, kanına daha anne rahminde iken bulaşmıştı vampir kanı.Hisleri hiçbir zaman olmamıştı, yaşadığını hiçbir zaman anlamamıştı.Yüzü aslında o kadar masum görünüyordu ki.Aslında o kadar çocuksuydu ki, ama kader ondan çocukluğunu da çalmıştı.Annesi gözlerinin önünde yakıldığında, babasının kafasını kestiklerinde sadece ufakcık bir bebekti.Ama o herşeyi hatırlayan gözleri, insanlara her baktığında tiksinti ile bakıyordu.Gördüğü her büyücüyü öldürüyordu.Karşısına çıkan herkese karşı koruma kalkanı oluşturmuştu.Yaşayan her canlıdan nefret ediyordu.Sadece vampirlere sadıktı, sadece onlara inanıyordu; onların sonu gelmez mücadelesine tanıklık ediyordu.Şehre geldiğinde, yanından geçtiği her insanı öldürmek istiyordu, ona değen herkesten intikam almak istiyordu.Zamanı geldiğinde bunu yapacaktı.Zamanı geldiğinde kanın bedeni ödenecekti.Doğduğu andan beri tanıdığı eski bir dostunun yanına gitti.Belki de iki yüz yıldır yaşıyordu ama gücünden asla bir şey kaybetmemiş biriydi.Güçlü bir vampir.
Kapının önüne geldiğinde her zamanki tuzaklardan birine düşmemek için bir adım geride durdu.Zili çaldığında kapıyı yüzündeki beyazlığa karşılık masmavi gözleriyle onu her gördüğünde gülümseyen Alarice açtı kapıyı.Aslında Alerice, Elpis'i yetiştiren onu bu zamana getiren kişiydi. “Elpis!Bu gerçekten sen misin?Uzun zaman oldu seni görmeyeli.” Alerice yüzündeki tatlı gülümsemesi ve her zaman için bir vampiri andırmayan edası ile Elpis'i içeriye davet etti. “Sen böyle pis yaratıkların arasında yaşarsan bende böyle nadiren uğrarım sana.” Elpis uzun zamandır gülmediğini, aslında hiç gülmediğini şimdi fark ediyordu.Elpis özlediği eski dostuna sarılırken içinde bulduğu huzur ve rahatlıkla derin bir nefes aldı.Nefes almak bile ona tanıdık gelmeyen bir kavramdı. “Seni hangi rüzgar attı buraya Elpis?” Elpis yüzünü biraz buruşturduktan sonra gözlerini yoğunlaştırarak baktığı vampire, “Ormanda avlayacak hayvan kalmadı, bende biraz kendimi şehirdeki avlara yoğunlaştırayım dedim.” Alerice o içten gülüşüyle güzel bir kahkaha attı, Elpis de ona eşlik etmişti. “Hey beni böyle kapının dibinde mi bekleteceksin, hemen gitmemi mi istiyorsun yoksa.” Alerice bir yandan gülen yüzü ile zarif bir revans yaptıktan sonra Elpis'e salonu gösterdi.Salon oldukça sade döşenmişti.Zaten uyumaya ihtiyacı olmayan bir vampir için çok fazla eşyaya gerek yoktu.Camlar siyah üstüne işlemeli perdelerle sonuna kadar kapalıydı.Odayı tavandaki büyük avize aydınlatıyordu.Şöminenin yanında duran iki koltuk ve biraz ileride duran yemek masası dışında odayı belli eden bir nesne yoktu.Göze çarpan tek şey odanın tam ortasında duran sehpa idi.Üstünde birçok kitap ve dergi vardı.Parşömen kağıtları yere düşmüştü ve Alerice'nin onları yerden almak gibi bir niyeti de yok gibi görünüyordu.Elpis şöminenin yanında duran koltuklardan birine oturdu diğer koltuğa da Alarice oturduElpis konuşmaya başlayacakken birden ağaya kalktı.Bu evde canını sıkan bir şeyler vardı.Sanki bir şey onu bu evden itiyordu."Alerice sen neler karıştırıyorsun."Pisliğin kokusunu bir kilometre uzaktan alırdı.Aslında bir şeyleri gizlediği her halinden anlaşılıyordu.İçinde asla tuttamadığı sözler dudaklarından dökülmek için bekliyordu.Alerice ilk başta tereddüt etti, belki de söylemeyecekti.Ama Elpis'in bakışları keskinleşmeye başladığın da ağzını açtı. “Vampir Lideri büyücüler tarafından bir yer altı hapishanesinde tutuluyormuş duyduğuma göre.Ama ne kadarı doğru bilmiyorum.Kimse büyücülerden bilgi alamıyor.Lider olmayınca bütün vampirler dağıldı, kimse söz dinlemiyor.Ortalık yerde insanları öldürmeye başladılar.” Elpis duydukları karşısında ani bir şok yaşadı.Nasıl olabilirdi, herşeyden bu denli uzak mı kalmıştı?Olan bitenden habersiz ormanın derinliklerinde yaşamak onu herşeyden soyutlamıştı.Kendi ırkından bile haberi yoktu. “Peki sen nereden öğrendin bunları, gerçekten de bir hapishanede mi tutuluyor?” Alerice endişeli bakışlarla gözlerini Elpis'den kaçırdı. “Elpis, tam olarak öğrenemedim kimse bilgi alamıyor bunu kimsenin gücü yetemedi henüz.Bakanlığın içine sızabilecek birileri yok.Sen de biliyorsun ki vampirler her an anlaşılabilir, görenlerin öldürmesinden korkuyorlar.Ama sen...” Alarice sözünü bitirmeden Elpis ne demek istediğini anlamıştı.Daha önce bakanlığın içine sızmıştı, kimseye yakanlanmadan çıkabilmişti.Ama yetenekleri sayesinde başarabilmişti bunu.Şimdi bunu yapamazdı, o zamanlar düşünmeden hareket ediyordu ama şimdi bunu yapabileceğini zannetmiyordu. “Sen bakanlığı gayet iyi bilirsin, bana Esrar Dairesi'ndeki herkesin adını ver.Sanırım gücümü kullanmamın zamanı geldi.” Alerice masanın üstünden aldığı kağıdı Elpis' e uzattı.Elpis kağıdı alırken, Alarice'ye dikkatlice baktı.Sanki sakladığı bir şeyler vardı, sanki ondan bir şey gizliyordu.Elpis elindeki kağıdı katladı ve cebine koydu.Ardından oturduğu yerden kalktı ve kapıya doğru ilerledi.Kapıya geldiğinde Alerice'ye son bir kez baktı ve kapıyı açtı ve dışarıya çıktı.
Gökyüzü kuzguni siyahtı, gecenin karanlığı ayın ve yıldızların parlaklığı aydınlatıyordu.Gecenin siyahı kan kırmızısına dönüyordu, gece kana bulanacaktı; gökyüzü kanla yazılacaktı yıldızlar kanın rengiyle boyanacak geceyi aydınlatan tek gerçek ayın parlaklığı idi.Elpis cebinden çıkardığı kağıda baktığında adreslerinin de yazılı olduğunu fark etti. “Bunun bu kadar kolay olacağını düşünmedim.” Adreslerden ilkine gitmek için yola düştüğünde dar sokaklarda adım adım kimseye hissettirmeden ilerliyordu.Yolda ilerken kimsenin kanına dokunmayacağına dair söz veriyordu.Sözünde durması için kendine hakim olması ve iradesine sahip çıkması gerekiyordu.Adımlarını sıklaştırmaya başladığında sokağın sessizliğine karşı, sokakta gezen birkaç başı boş hayvanın çıkardığı sesten baştan çıt çıkmıyordu.Vampir özelliklerini kullanmadan ilerlerken zamanın geçmesinden şikayetçi değildi.Nasıl oldu gün doğmadan bu işi halledeceği konusunda kendisine oldukça güveniyordu.Eğer vampirlerin kendi hallerinde ortalıklarda gezmesini izin verirse, bu bedenlerine yazılmış sözün çiğnenmesi anlamına da geliyordu.Adrese geldiğinde evin oldukça sessiz olduğunu, aslında bu evde gerçekten yaşayan birinin olduğunu bile düşünmedi.Kendini bir anda kapının önünde bulmuştu.Ani çeviklikle kapının yanındaki camdan içeriye girdi.Evin içi oldukça sessiz ve karanlıktı; odaları tek tek gezmeye başladı.Girdiği her odada değişik parfüm kokuları vardı.Koridorun sonunda girmediği sadece tek bir oda kalmıştı, kapıyı araladı ve içeriye girdi.Girdiği an kendini bir büyünün savrulması ile odanın diğer ucuna geçti. “Seni ucube, nasıl olur da beni yaralamaya çalışırsın.Bunun bedelini çok kötü ödeyeceksin.” Elpis kızgınlığının vermiş olduğu etki ile adamın yanına ani bir hamle yaptı ve tek eli ile adamın boğazını sıkmaya başladı.Adamın sesini çıkarması imkansızdı, debeleniyordu ama Elpis'in gücüne karşılık onun gücü oldukça etkisiz kalmıştı. “Şimdi bana hemen söyle, bakanlık vampir liderini nerede tutuyor.Onu nerede saklıyorsunuz pis ucubeler.” Adamın gözlerinden korku ve o korkuya eşlik eden yaşlar akıyordu.Bu kadar güçsüz olmasına aslında hiç şaşırmamıştı.Elpis elini biraz serbest bıraktı, adamın söyleyecek sözleri vardı sanki.Ama ağzından çıkan tek söz “Hiçbir şey bilmiyorum.” Elpis “ Sen kaybettin şansını.Güle güle.” dedi ve adamın boynunu tek bir hamle ile kırdı.Adamın cansız bedeni yatağın üstünde öylecek hareketsiz bir şekilde duruyordu.Elpis yatağın yanına düşmüş olan asayı eline aldı ve ortadan ikiye ayırdı. “Beni bununla mu öldüreceğini zannettin.” Adama son bir kez daha baktıktan sonra evden ayrıldı.Geride her zamanki gibi hiçbir iz bırakmadı.Aslında o adamın kanını içebilirdi ama kendini ifşa etmek gibi bir niyeti yoktu.
Cebindeki kağıdı bir kez daha çıkardı ve ikinci adrese baktı, bu sefer bir kadındı.Kadın olmasının vermiş olduğu rahatlıkla yolda ilerlerken Londra sokaklarının sessizliğinden yakınıyordu.Bu şehrin bu denli sessiz olması canını sıkıyordu.Geceyi sessizliği ile adım adım takip ederken, kendine yeni avlar arıyan bir kurttan farkı yoktu.Yeni kurbanını görmek için sabırsızlanıyordu.Genç biri miydi, yoksa yaşlığını bütün yüzüne yansıtmış bir cadı mıydı?Evin önüne geldiğinde bu sefer ışıklar yanıyordu, kapının önüne geldiğinde farklı bir yol izlemenin zaman zaman iyi olduğunu düşündü.Kapıyı iki kere çaldı ve bir adım geri attı.Kapıyı genç ve güzel bir o kadar da etkileyici bir kadın açtı “Buyrun, kimsiniz?” Kadın Elpis'e bakarken bebeksi yüzünden ve kendine çeken ifadesinden etkilenmişe benziyordu. “Merhaba bayan, ben kayboldum.Acaba bana nerede olduğumu söyler misiniz?” Belki klasik bir numara olabilirdi ama gecenin bu saatinde genç bir kızın kaybolması ve pek tekin olmayan bu mahallede gezmesi kadının surat ifadesinin endişeli olmasına sebep oldu. “Kayboldun mu?Gel kapıda durma içeriye gir.Burası pek güvenli değildir.” Elpis içeriye girerken, kadının yüzüne baktı ve içinden “Bu kadar kolay işte.Basit numaralara hemen kanıyorsun sürtük.” Elpis'in hemen arkasından kadın onu takip ediyordu, salona işaret ederecek “Hadi geç otur.” Elpis'in daha fazla beklemeye sabrı kalmamıştı, daha fazla dayanabileceğini zannetmiyordu.Arkasında duran kadına döndü ve “Evine herkesi alman bir hata oldu sürtük.” dedi.Kadının şaşkın ifadesi ve asasına uzanmaya çalışan elini tuttu ve ufak bir hamle ile kolunu kırdı.Narin kemiklerin kırılması sesini duyduğunda inanılmaz bir zevk almıştı.Kadın canının acısıyla yere düşmüştü.Bağırıyordu, çığlık çılığa bağırıyordu.Elpis elini dudağına götürdü ve sus dercesine parmağını dudağına koydu.Kadın yerde acı içinde kıvranırken Elpis kadının karşısına beton zemine oturdu. “Hadi şimdi bana söyle bakalım, vampir lideri nerde?Ama bilmiyorum deme, yoksa bütün kemiklerini tek tek kırarım.” Kadın korku içinde ne olacağından habersizce Elpis'e bakıyordu.Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.Ama çok uzun sürmemişti, vampirlerin saldıracağını hiç düşünmeyen bakanlık önlem almamıştı aslında hiçbirinin buna cesaret edebileceğini düşünmüyordu. “Bunu sana söyleyemem, yoksa beni öldürürler.” Kadın sözlerini bitirdiğinde Elpis tüm evi yankılatacak derecede büyük bir kahkaha attı. “Sen şimdi, onların öldürmesinden korkuyorsun peki birazdan söylemezsen öleceğinden korkmuyor musun?Yapacağımı sende biliyorsun.” Kadına ne kadar ciddi olduğunu göstermek adına, kadının elini tuttu ve birkaç parmağını aynı anda kırdı.Kadın canının acısıyla çığlık attı. “Hadi ama söyle.” Daha fazla gücü kalmadığını anlayan kadın “ Ormanda tam ortasında bir tapınak var, girişi orada ama büyücüler tarafından korunuyor.” Kadın sözlerini bitirdiğinde Elpis “Ben seni öldürmeyeceğimi söylemedim dimi.Evet söylemedim, ölümden korkmana gerek yok sürtük, birazdan cennetinle buluşacaksın.” Elpis son cümlesini de söyledikten sonra koltuğun üstündeki duvarda duran kılıcı aldı ve kadının kalbine sapladı.Kadın son bir nefes aldı ve sonsuza dek sesi kesildi.
Kendini, en iyi hissettiği yer kendi olduğu yere geri dönme zamanı gelmişti.Orman onun hizmetinde idi, ağaçlar toprak ve bütün canlılar onun hizmetindeydi.Eline aldığı herşeyi ya öldürür, ya da yeniden canlandırırdı.Aradan bir gün geçmişti, vampir liderini bulmak için bir günü daha kaybetmişti.Ama bugün sondu, sonunda onu bulacak ve onun yanına ulaşacaktı.Ve onu hapsolduğu o karanlıktan kurtaracaktı. “Ormanın yaratıcısı, karanlığın efendisi bana tapınağı göster bana ona giden yolu göster.” Elpis sözlerini ormanın en yüksek tepesinden haykırıyordu.Karanlığa inat gözlerindeki keskinlik ve güzellikle kendini aradığı yerde bulacağından emindi.Tapınak ormanın derinliklerinde olabilirdi ama ormanlar da Elpis'in eviydi asla burada kaybolması ve bir şeyi bulmaması imkansızdı.Baktığı tek bir nokta ve o noktadaki tek bir kıvılcım.Aslında büyücülerin dikkatsizliği ortaya koyuyordu.Koşuyordu, son sürat koşuyordu hedefine bir adım daha yaklaşıyordu.Hefesine ulaşmasına çok kısa bir süre kaldığında durdu.Durdu ve seslere kulak verdi.İki tane büyücü durmuş sohbet ediyorlardı.Sanki orayı korumaya gelmemişler sohbet etmeye gelmişler gibiydi.Elpis ormanın derinliklerinde olmasına rağmen ne konuştuklarını gayet açık ve net duyuyordu.Ağaçlardan birine dokundu ve hafifçe salladı.Aslında bu Elpis'e göre hafif gelmişti, ormanı çınlatan bir sesle dallar yerinden oynadı.Ses ormanın içinde çınladı, ağacın üstündeki yarasa ağacın sallamasıyla başka bir yöne doğru uçtu.Görevli dedikleri adamlar, güya burayı koruyorlar ya sesin geldiği yöne doğru ilerlemeye başladılar.Elpis adamların gelmesiyle harekete geçti, çiviklik ve kurnazlığı ile adamlardan birini ağacın üstüne savurdu.Adam ağaca savrulmasıyla beraber elindeki asasını da düşürdü.Diğer adam ise asasını Elpis'e savurdu ama gecenin karanlığında asadan çıkan büyü kendi arkadaşına isabet etti.Adam büyünün etkisi ile olduğu yerde kaldı.Bir daha kıpırdayamadı.Elpis adamın bir anlık boşluğundan yararlanarak üstüne atladı.Boğazını yana çevirdi ve dişlerini geçirdi.Güce ihtiyacı olduğunu düşünüyordu.Gücünden hiçbir şey kaybetmemek adına adamın kanını son damlasına kadar içti.Eliyle ağzını sildikten sonra olduğu yerden kalktı ve tapınağa doğru ilerledi.Aslında burada tapınak olduğundan bile haberi yoktu, daha doğrusu bir yer altı tapınağı çünkü toprağın üstünde görünen hiçbir şey yoktu.Tek bir kuyu dışında.Zaten adamları ilk gördüğünde kuyunun başında duruyorlardı.Elpis kuyunun kenarına geldi ve kuyuyu çevreleyen kısa duvarın üstüne çıktı.Duvarın üstüne çıktığı gibi kuyudan aşağıya atlaması da bir oldu.Kuyunun içinin su ile dolu olmadığını biliyordu.Belki hisleri belki yeteneğinden dolayı olsa gerek buranın bir geçit olduğunu ilk geldiği andan itibaren anlamıştı.
Kuyunun dibi aslında uzun bir koridordan ibaretti.Koridor boyunca zaman zaman duvarlarda bulunan meşalelerden başka hiçbir şey yoktu.Karanlık ve rutubetli bu yeri aydınlatan tek şey onlardı.Tapınağın duvarları çeşitli motiflerle süslüydü.Romalılara dayanan yazılar vardı duvarlarda, kendini belli eden birkaç kelime aslında anlatıyordu herşeyi.Ölümü davet ediyorlardı buraya.Burası ölümün başladığı, ruhun bedenden koparılması idi.Tapınak güçsüz bir binadan farksızdı.Eski gücünü yitirmişti.Karşısına elinde meşalelerle üç adam çıktı “Macera zamanı geldi sanırım.” Elpis'in ağzından çıkan söz bu olmuştu.Macera, adamlar ellerindeki asaları aynı anda Elpis'e savurdular.Çıkan büyülerden sadece bir tanesi isabet etmişti, diğerlerinden kaçmayı başarmıştı.İsabet eden büyü de koluna gelmişti.Kolundaki yarayı gördüğünde biraz daha fazla sinirlenmişti, kimsenin onu yaralayamayacağını düşünüyordu.Aslında kimsenin buna gücü yetebileceğini düşünmüyordu.Kolunu düşünmeyip karşısındaki adamlara baktığında “Beni kızdırmak size pahalıya patmayacak haddini bilmez ucubeler.” dedi.Gözleri adamların üstünde duran tavana baktı, bir eli de yanındaki duvardaydı “Beni kızdırmayacaktınız.” dedi.Sözlerinin bitmesi ile adamların üstündeki duvar yıkıldı.Yıkılmanın gürültüsü ile tapınak ani bir sarsıntı yaşadı.Toprak duman edasıyla ortalığa yayılırken Elpis'in daha fazla beklemeye niyeti yoktu artık.Gözlerini kapattı ve toprağı harekete geçirdi.Gözlerini toprak hareket ederken hiç açmadı sadece ona yoğunlaştı, ulaşmak istediği yeri ve kişiyi düşündü ona odaklandı.
Gözlerini açtığında toz bulutunun içerisinde güçsüz ve bezgin bir şekilde duran adamı gördü.Aslında onu böyle tahmin etmemişti, gücünü bu denli yitirebileceğini düşünmedi.Ama olmuştu, gücü eskisi gibi değildi.Toprağın içinde uzun bir süre kalmıştı, gözlerini belki de toprağa hapsetmişti.Adımlarını adama doğru yönettiğinde kendini gücünden biraz daha yoksun hissetti.Ama herşeye rağmen gücünü hissediyordu.Aslında Caine ona güç veriyordu sanki.Ebedi gücün kaynağından gücünü alıyor ve onun içinde hapsediyordu.Kaderin gücünü elinde tutuyordu.Elpis'in tapınağı yerle bir etmesine çok az bir zaman kala bulmuştu aslında, nasıl buluğunu bilmiyordu.Kendi de bulmamıştı zaten ona bahşedilen güç bulmuştu onu. “Sizi buradan bir an önce çıkarmam gerek.” Aslında burası yıkılmadan önce çıkarmam gerek demesi gerekiyordu veya sizi buraya hapseden büyücüler gelmeden.Adama elini uzattı, aslında bir lidere nasıl elini uzatabilirdi ama şu anda tek düşündüğü buradan bir an önce çıkmaktı.
| |
|
Thierry Neuvic Lord Jules & III. Sınıf
Mesaj Sayısı : 104 Yaş : 35 En Belirgin Özellik : Kinci Kan Durumu : Bulanık Gerçek Ad : Kerim Kayıt tarihi : 13/10/10
Karakter Bilgileri Özel Yetenek: Metamorfmagus Quidditch Mevkii: Büyücü Gücü: (50/100)
| Konu: Geri: Cynthia Alemonian Çarş. Nis. 06, 2011 9:30 pm | |
| Rütbeniz Veriliyor...
Başka bir karakterinize ait Büyücü Gücü var ise Rp ile başvuru yapmanıza gerek yoktur. ^^ | |
|