Bu büyülü dünyada karanlıkta yolunuzu bulmaya çalışmak istiyor musunuz?

Sitemize üye olunuz...
Bu büyülü dünyada karanlıkta yolunuzu bulmaya çalışmak istiyor musunuz?

Sitemize üye olunuz...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaDeathomens RPGLatest imagesKayıt OlGiriş yap
Hoşgeldiniz. Lütfen, Giriş yapınız ya da Kayıt olunuz.








Sitemize hoşgeldiniz!
Harry Potter zamanını hatta bilinen dört büyücü zamanını bile geride bırakıp daha öncelere götürüyoruz sizleri. Alışılmamış temamız ve özgün sistemlerimizle beraber sizleri bekliyoruz. Sihirli dünyamızın kapılarından geçerek bu heyecan dolu kurguda yerinizi alabilirsiniz.
Sihirli günler dileriz.


blablabla
SITE STATS

User Legend

 

 Bruce Coleman

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Bruce Coleman
Seherbaz
Seherbaz
Bruce Coleman


Mesaj Sayısı : 51
Gerçek Ad : İsmail
Kayıt tarihi : 06/04/11

Karakter Bilgileri
Özel Yetenek:
Quidditch Mevkii:
Büyücü Gücü:
Bruce Coleman Left_bar_bleue46/100Bruce Coleman Empty_bar_bleue  (46/100)

Bruce Coleman Empty
MesajKonu: Bruce Coleman   Bruce Coleman EmptyÇarş. Nis. 06, 2011 10:30 pm

Güneş beraberide yeni bir güne dair her şeyi getirirken derinlerden doğar. Getirdiği tüm ziynetleri cömertçe yer yüzüne saçar gün boyunca. Batı ufkuna yaklaştıkça, elindekilerin tükendiğini, cüretkar ve küstah varlıklar tarafından sömürüldüğünü fark eder. Bu yüzden toplar taşıdığı hazinenin kalanlarını, lanetini savurarak batar. Ufka değdiği an kırmızılaşmasının nedeni öfkesidir aslında. Gece boyunca ise anaç bir şefkatle ısıttığı varlıkları özler, bu özlemdir her sabah aynı şefkatle doğmasını sağlayan. Tıpkı anaç güneş gibi, ısıttıkları da özler onu, çoğu zaman farkına bile varmadan sabahın gelmesini beklerler. Bazen güneşin laneti yüzünden baş başa kaldıkları gece öylesine boğucu bir hal alır ki, güneş doğmadan uyuyamazlar. Kasvet etraflarını sarmanın ötesine geçip ruhlarına ulaşır, berrak suya düşen taş gibi bulandırır içlerini. Bu boğuk hissin esiri olmamak için diretenler akıllarını yitirir, kendini kaptıranlar ise bir an önce sabah olması için istemsizce yalvarırlar tapındıkları varlıklara.

Angelique'nin söylediklerini dinlerken içinden bir an önce sabah olmasını dilediğini fark ettiğinde düşünmüştü bunları. Birkaç yıl önce okuduğu bir kitapta mı rastlamıştı bu güneş tasvirine, yoksa birinden mi duymuştu, hatırlamıyordu. Bir şekilde hayatına girmişti bu cümleler, o kadar gerçekçiydi ki hissettirdikleri, bunları söyleyen kişinin bile böylesine hissederek söze döktüğünü düşünmüyordu. Etrafındaki kasvet elle tutulur gibiydi. Dört yanını sarmalayan duvarlarda açtığı küçük çatlaklardan sızan endişe kanının damarlarındaki akışını hızlandırırken, yüzünü elleriyle örterek başını iki yana salladı. Bu bahsettikleri varlık neydi böyle? Ne istiyordu kendisinden? Bar sahibinin bu oyundaki rolü neydi? Pervasızca kullanılan bir araç da olabilirdi, öylesine sarkıtılmış bir yem de. Karşı koyabileceğini düşünmüştü ona, ancak bugünden sonra bunun imkansız olduğunun farkındaydı. Onu etkisi altına alan şey her ne idiyse, genç büyücünün dayanma gücü arttıkça daha sert saldıracaktı. Çaresizliği hissetti bir an verdiği rahatsızlığın her zerresini ciğerlerine çekerek. Sigara dumanının tadı gibi keyif veren bir tatsızlık boğazında peyda olurken gözlerini yumdu. Boyun eğmenin vakti gelmişti o güce. Riski göze alabilirdi, zira bir yem olduğuna güvenirse üzerinde hakimiyet kuran almış olacaktı asıl riski. Bu düşünceyle hafifçe gülümserken, izlendiğine dair o rahatsızlık veren hisse kapıldı. Gözlerini açtığında Angelique'nin kendisine baktığını gördü. Genç cadının bakışlarına kısa bir süreliğine karşılık verse de, kendisini izlendiğine dair uyaran o tanıdık his hala geçmemişti. Ensesinde hissettiği karıncalanma belirginleşirken içten içe küfretti. Yine olacak diye kendini kasarken aklına gelen bir anlık düşünceyle kasılmayı bıraktı. Girmesi için izin vermenin ne büyük bir risk olduğunun farkındaydı. Ancak kendinizi attığınız tehlikenin boyutu kadar olurdu size duyulan güven.

Zihninde hissettiği tüylerini ürperten karıncalanmanın ardından, iradesinin muhafızlığını yaptığı duvarların ardında yankılanan sesini duydu. Bildiklerinin tamamını anlatmıyor.

Duyduğu ses kendi sesiydi, her zamanki gibi. Konuşurken duyduğu sesi değildi bu, karşısındaki bir insanın duyduğu tondu. İlk rüyasından sonra bunu anlayabilmek için yüzünü yıkaması ve bir bardak sert kahveyi -sonrasında çekeceği mide ağrısını düşünmeden- tek dikişte bitirmesi gerekmişti. Kendi sesini duymanın eğlenceli olduğunu inkar edemese de bunu düşünmek için bundan daha uygunsuz bir zaman bulamayacağının farkında olarak düşüncelerini toparladı. O şeyin zihnine girmesine izin vermenin oradaki her şeye ulaşmasına imkan sağlamak anlamına gelmediğini ummaktan başka seçeneği yoktu. Düşüncelerini sadece söyleyeceklerinde ve karşısındaki kadın üzerinde yoğunlaştırdı. Bir saniye önce duyduğu sese yanıt vermek için düşüncelerine keskin şekiller vererek zihninden geçmeleri için gayret etti. Peki ne yapmam gerekiyor?

Ona fazlasının olup olmadığını sor.

Pekala, diye düşündü kendi kendine bezgince. Angelique kendisini hala meraklı bakışlarla izliyordu. Anlattıklarının genç büyücü üstünde yaratabileceği muhtemel etkinin farkındaydı, büyük ihtimalle o yüzden böylesine sabırla bekliyordu. Ancak yeterince zaman geçmişti ve konuşmak gerekiyordu. Derin bir nefes aldı içeri giren havanın alkolün hissizleştirici etkisinden kurtulmaya başlayan boğazını ferahlatmasını hissederek. Ciğerlerinde tuttuğu havayı salarken sorusunu eklemeyi ihmal etmedi. "Peki tüm bildiklerin bunlardan mı ibaret?"

Genç cadı usulca evet anlamına gelecek şekilde başını salladı. Bunun üzerine kafasının içindeki buyurucu ses görüşünü karartacak bir şiddette haykırdı. Kurtul ondan!

Kurtulmak? Böylesine aniden ortaya çıkan bir fikri nasıl uygulayabilirdi? Karşısındaki kadından akşamın başından beri nezaket görmüştü, göstermeye çalıştığı şekilde. Bir anda tavır değiştirmek çok yersiz ve anlamsız olacaktı. Bana birkaç dakika ver, diye düşünecekti ki zihninde gürleyen ses düşüncelerini bile yarıda kesti. Yeter! Sen yapmazsan ben yaparım.

O an oldukça tuhaf bir his içini sardı. Sanki gözlerinin önündeki, gördüğü her şeyin üstüne yansıdığı perdeden uzaklaşmıştı. Görüşünü kaplayan görüntüler ondan uzaklaşıp karanlığın ortasındaki bir sinema perdesi gibi hareket ederken başına gelen şeyi bir saniye boyunca idrak edemedi. Sonrasında, bariz bir kabullenmişlikle olanları anladı. Zihninin dışına atılmıştı. Kontrol onda değildi artık. O an kendi sesinin iradesi dışında konuştuğunu duydu. "Çık dışarı."

Karşısındaki kadının yaşadığı şaşkınlık öylesine aniydi ki bariz bir şekilde yüzüne yansımıştı. Görüntünün alt kısmında elinin hareket ettiğini gördü. Önündeki masa savrularak yan tarafa uçarken, bir insanın çıkarabileceğinden çok daha yüksek şiddetteki bir ses barda yankılandı. "Defol!" Bunun üzerine genç kadın yüzündeki şaşkınlığı silerek yerine küstah bir öfke yerleştirerek büyücünün gözlerine son kez baktı. Yüzündeki ifade bunun uzun bir süre boyunca son bakışı olacağını söyler gibiydi. Birkaç saniye sonra barı terk etmişti.

Onun çıkmasının ardından, Darius gözlerini önünde parlayan görüntüden ayırdı. Zihninin içinde hapsolmanın ne kadar garip olduğunu düşünemeden, arkasında bir şeylerin harekete geçtiğini hissederek arkasına baktı. Eğer vücudunun kontrolü kendisinde olsaydı, bu görüntü karşısında kesinlikle kontrolü tekrar kaybederdi. Açık bir kapının önündeydi, kapının önünde rüyasında gördüğü cisim vardı. Bu sefer rüyasındaki gibi parlamıyordu, arkasındaki ışık öylesine parlaktı ki, havada asılı duran cisim sadece küçük bir karartıdan ibaretti. Angelique onun bir anahtar olduğunu söylemişti, oysa şekli -neredeyse sonuna kadar kısılmış bir çift gözle görülebildiği kadarıyla- tipik bir anahtara benzemiyordu. Öylesine kendine özgü bir şekli vardı ki tarif etmek için hiçbir sözcüğün uygun olmayacağını düşündü büyücü. O anda kapıdan yayılan ışık taştı, hızla ilerledi ve büyücüyü sardı. Işık kendisini sararken büyücünün bedenini kontrol edemeyen iradesi o ışığın içinde kayboldu.

***

Derin bir nefes. Parmakuçlarındaki yumuşak his. Başına çekiç darbeleri gibi çarpan ağrı dalgaları. Evet, kendimdeyim, diye düşünerek gözlerini açtı. Son hatırladığı gibi karanlık bir ortamda -orası zihninin içi oluyordu- değil de havasız bir odada, bir yatağın üstünde olduğunu fark etti. Sürekli kaldığı odaydı burası. Elini hareket ettirdi bedenini kontrol edemediği gibi saçma bir düşünceye kapılarak, hareket ettirmeyi başardıktan sonra ise düşündü. Acaba gördüklerinin ne kadarı gerçekti? Viski bardağı sonu bulmuşken masada uykunun onu ele geçirdiğini hatırlıyordu. Sonrasında uyanmış, Angelique adında bir bayanla tanışmıştı. Sonrasında da her rüyada olduğu gibi eski dostu gelip kendisini rahatsız ve mağlup etmişti. Neyin rüya neyin gerçek olduğunu ayırt edemeden şüphe içinde doğrulduğu zaman, yatağın kenarındaki komodinin üzerindeki ufak parşömen parçasını gördü. Uzanıp aldı, okuduktan sonra avucunun içinde sıkarak öfkeyle buruşturdu. Kağıdın üzerinde yazanlar açık ve netti.

"Beni bulmak için Simyacı'yı takip et."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Usta
Usta
Usta



Mesaj Sayısı : 44
En Belirgin Özellik : Puan veririrm
Kayıt tarihi : 23/03/11

Karakter Bilgileri
Özel Yetenek:
Quidditch Mevkii:
Büyücü Gücü:
Bruce Coleman Left_bar_bleue50/100Bruce Coleman Empty_bar_bleue  (50/100)

Bruce Coleman Empty
MesajKonu: Geri: Bruce Coleman   Bruce Coleman EmptyÇarş. Nis. 06, 2011 11:01 pm

Anlatım: 23/25
İmla: 13/15
Görünüm: 10/10

Büyücü Gücü: 46 Puan
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Bruce Coleman
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 ::  :: RPG MERKEZİ :: Büyücü Gücü-
Buraya geçin: