Bu büyülü dünyada karanlıkta yolunuzu bulmaya çalışmak istiyor musunuz?

Sitemize üye olunuz...
Bu büyülü dünyada karanlıkta yolunuzu bulmaya çalışmak istiyor musunuz?

Sitemize üye olunuz...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaDeathomens RPGLatest imagesKayıt OlGiriş yap
Hoşgeldiniz. Lütfen, Giriş yapınız ya da Kayıt olunuz.








Sitemize hoşgeldiniz!
Harry Potter zamanını hatta bilinen dört büyücü zamanını bile geride bırakıp daha öncelere götürüyoruz sizleri. Alışılmamış temamız ve özgün sistemlerimizle beraber sizleri bekliyoruz. Sihirli dünyamızın kapılarından geçerek bu heyecan dolu kurguda yerinizi alabilirsiniz.
Sihirli günler dileriz.


blablabla
SITE STATS

User Legend

 

 Sorcha.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Sorcha Dieudonné
Vampir
Vampir
Sorcha Dieudonné


Kadın
Mesaj Sayısı : 5
En Belirgin Özellik : Süper ötesi olması dışında mı?
Gerçek Ad : Bubu
Kayıt tarihi : 10/04/11

Sorcha. Empty
MesajKonu: Sorcha.   Sorcha. EmptyPerş. Nis. 21, 2011 10:13 pm


Ad Soyad:Sorcha Dieudonné
Yaşı: Antik Roma'nın Prensesi MÖ 723'de doğdu
Kan Durumu: Safkan
Görünüş: Ademoğlullarının adlandıramadığı bir mavi tonu akıyordu gözlerinden, ufacık gri harelerinin duygular ile paralel bir şekilde değiştiğini tahmin edebiliyordu. Siyah, ince telli saçları upuzun ve bir şelale gibi omuzlarından aşağıya iniyordu, o güneşsiz gün de bile parıldıyordu. Bembeyaz teni, yerdeki kar ile yarışıyordu adeta. Yüz hatlarında kararsızlık, metanet ama en önemlisi bir hudutsuzluk okunuyordu. Güzelı değil demek, aptallıktı. Uzun boyu ve incecik bedeni ile incelik her haliyle vücuda gelmişti sanki. Evet, aradığı tam olarak buydu.
Güçlü Yanları: Güce olan aşkı ve kaybedecek bir şeyi olmayışı
Zayıf Yanları: Kalbi ve geçmişi
Karakter Özellikleri:
Bir ruh sadece sevdiklerine görünür fakat Sorcha kapalı kapılar ardında bir sandığın içine kilitlenmiş ve bırak kapıları kendisini açmak için uzun çabalar harcaman gereken bir prensesti. Ama ona ulaştığında öylesine kırılgan öylesine utangaçtır ki güller bile onun inceliğini görünce utancından kızarır öyle kırmızılaşırdı. Kaybetmekten ölümden korkmadığı kadar korkardı. Belki yüzyılların ondan aldığı şeyler olduğu içindi. Belki sevdiklerini savaşta kaybettiği içindi. Fakat o sonradan Vampir olmamıştı. Vampir olmak için doğmuştu. Romanın yıkılışında belkide tarihin karanlık bölümünde insanları için ölümü göze alacak kadar cesurdu. Düşmanları onu 'Şeytan' 'Cadı' olarak tanımlasa da yinede sevdiklerine karşı tam olmasada bir melek gibiydi. Fakat onun meleği oldukça derinlerde gömülüydü.
Kısaca Geçmişi:
Dostlarını evrenin en kanlı savaşında kaybettikten sonra uzun bir süre toparlanamadı. Babasının aptal isteklerine baş kaldırdı. Onu mühürleyip yer altı zindanlarına hapsetti. Onun hakkında konuşmayı yasakladı. ülkesinde insanlarının savaş konusundaki şehvetlerini bilsede hiçbir savaşa katılmak istemiyordu. Ancak düşman krallığın veliahtının ona talib olduğunu öğrendi. Annesi de bunun mümkün olabileceğini söylediğini gördü.
Demonde'a bunun mümkün olamayacağını söyledikten sonra Muggle'lardan oluşmuş vampirlerin yanına indi ünvanının üzerine lanet aktarıldığını öğrendi. Ama hayatına yeni bir sayfa açmakta kararlı ve insanları keşfetmek için azimliydi.
Caine adındaki yüce vampir sayesinde Konsey'e rahat alışmıştı. Ona büyük bir saygı duyuyordu. O zamanlar vampir gibi kana ihtiyacı yoktu. İnsan yemeklerini seviyordu. Yeni lezzetler tatmak varken eskilere tıkılmak istemiyordu.
Dostlarından hayatta kalanlarıyla Fransa'ya döndüğünde orada Druid'lerin insanlarına işkence ettiğine şahit olmuştu. Nyx'i o zamanlar Şaman ilan ettikleri için öldürmekte zorlansa da teke tek düelloda kanıyla toprağı yıkamıştı. Ve sonra hayattan bir beklentisi kalmamıştı. Hayattan zevk alamaz bir hale gelmişti. Konsey'den ikinci kez kaçtı. Bu sondu. Çünkü bir daha dönmeyecekti.

Örnek Rp
Gün yine aynı başlamıştı. Hatta son birkaç gündür güneş hastalıklı bir çocuk gibi parlıyordu mavi gökyüzünde. Sonbahar ruhunu yavaşça alırken onun, her geçen gün biraz daha gizleniyordu bulutların ardına, biraz daha uykulu gülümsüyordu yeryüzündekilere. Rüzgar uzaklardan baharat kokularını çalıp getirirken deneyimli bir düşman gibi soğuğu enjekte ediyordu tedbirli olmayan bedenlere. Sonbahardı bu, ülkenin her yeri sonbahar kokuyordu artık günden güne. Baharat kokardı sonbahar, biraz tuzlu, biraz acılı. En çok da hüzün kokardı ama, kahkahalarla dolu, karamel tadında yazı bir kenara fırlatıp atan mevsime bu koku yakışırdı da zaten. Yaşanmışlıkların verdiği bir eşleştirmeydi bu, sevdiklerini sonbaharın hazan sarısına boyanmış bir gününde kaybettiği için. Bu sabah diğer sonbahar sabahlarından farklıydı ama, sabah gözlerii açtığında, pencereden süzülüp yüzünü okşayan güneş ışıklarını hissettiğinde fark etmişti bunu. Sonbahara inat son bir kez, tüm gücünü kullanarak geceye karşı verdiği savaşı yenen Güneş anne sevgisiyle kucaklıyordu St. Louis'i.

Ay belli belirsiz kendini göstermeye başlamıştı öğle saatleri akşamı kovalarken. Bu manzara her zaman hoşuna giderdi, Güneş ve Ay'ı aynı gökyüzünde görmek görüşemeyen iki sevgilinin buluşması gibi gelirdi ona. Sonbaharın ikinci haftası kasvetli bir sabah kapısının tıklanması onu şaşırtmıştı. Sevgili ev arkadaşı Bartilda olsaydı kesinlikle anahtarıyla açardı. Alalacele üzerine geçirdiği sabahlığın önünü kapatmakla uğraşırken neredeyse süzülür gibi inmişti merdivenleri. Ve kapıyı açtığında... Karşısında Dragon'u görmek onu şaşırtmıştı. Yüzüne inmiş sessizliği ve hüznü görmek onu bıçaklamıştı. Üzülmüştü. Korkmuştu. Kırılmıştı. Fakat kırgınlığı kendineydi. Böyle bir güzelliği arkasında bırakıp sıradan bir yaşantı sürüyordu. Olmaz derdi ama olmuştu. Olacakla olmuşun önüne geçilmezdi.
Dragon'u içeriye davet ederken tedirgindi. Tabi ki Dragon ona zarar vermezdi ama beş yüz yılın verdiği acıları görebiliyordu. O an korkmuştu. Fakat korkusu da sıkıntısı gibiydi. Çaresiz... Odaya geçtiklerinde gözleriyle koleksiyonunun en iyi parçalarından biri olan Dragon'u süzdü. Enfisliğinden bir şey kaybetmemişti. Ama artık çocuksu gülümsemesi yoktu. İnatçı ve asi sözleri ise kesilmiş gibi görünüyordu. Saatin tık tak sesi odayı doldururken nefes bile almadan ona bakıyordu. Sonra sessizlikten sıkılıp 'Nasıl buldun?' dedi. Dragon'un rahatsız olduğunu görebiliyordu. Belkide beklediği ilk cümle 'Seni özledim' cümlesiydi. Fakat Belle Morte bunu yapmamıştı. Dragon hiç konuşmadı o zaman Belle Morte devam etti. 'Git buradan!' dedi. Bu Dragon'u rahatsız etmiş olsa gerekki birden ayaklandı ve sıradan bir insanın göz ucuyla dahi takip edemeyeceği bir hızla ona yaklaştı ve onu koltukla arasına aldı. Belle Morte onun mavi gözlerinin ne kadar derin olduğunu unutmuş gibiydi ki neredeyse bir ergen gibi o gözlerde kaybolacaktı. Dragon hafifce yaklaşıp onu nazikçe öptü. Dudakları Sorcha'nınkiler üzerinde bir kelebeğin kanatları kadar ipeksi hareket etmişti. Ama o bile Sorcha'nın inlemesini sağlamıştı. Onu nasıl bırakabilmişti?!

Bir anda atılan kahkaha onu kendisine getirdi. Bu Dragon'du. Gülüyordu. Bir çocuk gibi değil bir erkek gibi gülüyordu. Ve gülüşünde mahremiyet vardı. Sorcha rahatsız bir ifadeyle 'Neresi komik?!' diye sordu ve bu sefer onun özlediği derin sesini duydu. 'Komik olan bir şey yok prenses. Eskisi gibi olmanız beni biraz şaşırttı. Fakat buraya gelip sizinle birlikte olursam Gezgin'e hakaret etmiş olurum. Uslu duracağıma söz verdim ve sözümü Beatrice'i dirilttikten sonra istediğiniz bir yerde zevkle bozabilirim.' Sözleri Gezgin'le birlikte olduğunu düşündürdü fakat o ölse Gezgin'le aynı yolda gitmezdi ne değişmişti? Fakat bu sorunun cevabı da ritüelden sonra gibiydi.

Giyinmek için odasına çıktığında Dragon'un da geldiğini hissettebiliyordu. Ses çıkarmadı. O üzerini giyinirken Dragon onu izledi. Zaten hep birlikte oldukları düşünülürse bunu yapmaya hakkı da vardı. Saçlarını taramak için aynanın karşısına geçtiğinde ise Dragon'un eli ondan önce tarağa uzandı. Saçlarını güçlü elleriyle pamuk gibi okşayarak taradı. Ardından elini tutup onu kedisine çekti. Gözlerindeki aç ifade Sorcha'yı güldürmeliydi fakat Sorcha korkmuştu. Bu kadar yoğun sevilmek korkutucuydu. Nazikçe ondan ayrıldı. Ve Bartilda'nın odasına girdi. Onu yanağından öptü ve üzerindeki yorganı düzenledi. Bartilda onun gerçek anlamda tek vaz geçemediği dostuydu.

Gecenin kör karanlığında dışarıya çıktıklarında bir araba onları bekliyordu. Sebastian'dı. Onu görmekte güzeldi. Sadece gülümsedi yol alırken ise hiç konuşmadı. Konuşma sırası henüz gelmemişti. Mahzenin girişinde tanımadığı üç baş vampir de Gezgin'in yanındaydı. Birisinin kızıl bir pelerin giydiğini gördüğünde onun kan kraliçesi olduğunu anladı fakat diğer ikisini hala tanımıyordu. Gezgin ona hızla yaklaştı fakat sadece elini öptü dahası vardı fakat o da Beatrice'e saygısına sonraya bırakmıştı. Damlayan sular ve büyük sarkıklar arasında Zindana girdiklerinde bir eli Gezgin'de bir elide Dragon'da idi. Öfke dolu bir ses boşlukta yankılanınca ikisinin elini de sıktı. Aynı anda...

'Kim var orada?'

Kimse ses çıkarmadı. Koruyucu ya da başka bir değişle Beatrice'in hizmetkarı olmalıydı. Onunla en son Büyük Temizlikle karşılaşmıştı. Ve her vampirin ondan korkması gerektiğini düşünenlerdendi. 'Terk edin burayı aksi takdirde kurumuş bu toprak kanınızla sulanacak! İşte tam bu sırada Sorcha karşılık verdi. 'Cesur sözler mo ami. Fakat hepimizi öldüremezsin. Beatrice'in ritüeli için buradayız ve senin dostların burada yok!' dedi. Gezgin şaşkınlıkla Sorcha'ya bakınca Sorcha omuz silkip devam etti. 'Kapıyı aç da efendimizi görelim. Hem bize sen ihanet etmedikçe kim ihanet edebilir ki?' diye sordu. Ardından da boş bir kahkaha attı. Artık sadece Gezgin değil diğerleride şaşırmıştı. Güzel! Bu kadar baş vampiri şaşırtmak hep iyi olmuştu.

Kaybetmek en acı olandı. Peki kaybeden nasıl yaşardı? Ölenler arkada kalanları düşünmeden düşüncesiz ve aptalca giderlerdi. Fakat arkada kalanlar... Asıl onlar için zordu dünya. Birde bu ölen kişiler sizin en değerlenizse? Bazen seçim yapmanız gerekirdi. İyi olan ve kötü olan arasındaki ince çizgide bir seçim. Bu seçim sizi ya en iyiye ya en kötüye götürürdü. Yani ya ayak altına alınırdınız ya da baş üstünde tutulurdunuz. Seçim sizindi peki ya geri dönüş? Hayat hem keşkelerle dolu olmasaydı. Hatasız varlık olurdu. Fakat hatasız varlık yoktu. Sorcha'nın söylediği sözler, düşündüğü ve henüz dile getirmediği onca şeyi vardı. Sorcha her gece karanlık çığlıklara ve uysuz sabahlara mahkum olmuştu. Fakat şimdi atasını dirilmek için kanını verecekti. Sorcha doğandı. Olan değildi. Neredeyse ve belkide kesinlikle türünün son örneğiydi. Böyle düşünmek bile kendisini nil nehrinin karanlık sularına bırakmış gibi hissetmesine neden oluyordu. Aslında bir Türk şairin nakaratları yankılandı;
Sevdiğin kadar sevileceksin./Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer/Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın/Bir gün yalan söyleyeceksen eğer /Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın./Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret /Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın /Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın /Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak. /Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın /Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü. /Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
Artık sevmiyordu. Sevemiyordu. Kalbinde bir yumru gibi taş oturmuştu. Böyle olmak istemiyordu. Vampir olmak istiyordu ama ölmek istiyordu. Yaşamak ve bir kez daha nefes almak istemiyordu. Çünkü yaşadığı her an sadece o ölüm anını görüyordu. Ve kaybettiklerinin kendisini değiştirmesinden korkuyordu. Değişirse ne olurdu kendisi bile kestiremiyordu.
Kaname'nin onun sözlerini hiçe sayıp Caine'e sarılmasını unutacak değildi. Dolaylı olsada hesabını soracaktı. Çünkü ya nisbeten yapıyordu. Ya da tam bir salaktı. Sorcha'yı görmezden gelmesi sinir bozucuydu. Ama Caine onu görmezden gelmemişti. Gözleri Sorcha'nın gözleriyle buluştuğunda sankiaralarında şimşekler çakmıştı. Eh en son arkadaşlarının kazıklanmış bedenlerini gördüğünde ona yumruk geçirmiş ve bütün vücudunu dağıtana kadar hırpalamıştı. Eh hak etmişti. Çünkü o aptal avcılar onun eseriydi. Şimdi kesinlikle eseriyle gurur duyuyora benziyordu. 'Hain!' diye düşündü.
"Sevgili dostum üçgeni gösterki bende hazırlanabileyim"
Dostmuş peh! diye düşünürken yüzünde tiksinti oluşmuştu. Eğer biraz daha damarına basılırsa burayı terk ederdi. Nokta! Ama Beatrice'in bedenini gördüğünde tuhaf oldu. Hiç değişmemişti. Tabiki! Ne bekliyordu ki?! Ama yine de eskisi kadar güzel görünüyordu. Eğer vampirler kızarabilirse kızarırdı çünkü o an kızlığından utanmıştı. Asla bu kadar güzel olabileceğini düşünmüyordu... Asla...
Caine tabutu çekerken onu değil Beatrice'i izledi. Gözlerini alamıyordu. Sonra bir an için gözlerini Beatrice'den ayırmayı başardı. Bu ona iradesini de kazandırdı. Üçgeni görür görmez yerini aldı. Kaname'nin karşısında olması gereken yeri... Kaname her zamanki aşırılığıyla Elizabeth'i yerine götürdü elini öptü gülümsedi. Sorcha acımasız bir dudak ifadesiyle 'Senin gözlerini sökeceğim Kaname-sama' diye düşündü. Kaname yerine geçtiğinde Sorcha'ya bir an için bile bakmadı. Salak! Aptal! Ukala! Aklına gelen her türlü lafı sayıyordu Kaname'ye. Kendini beğenmiş...
Caine, Kaname'ye bir kadeh ve bir bıçak verdi. Kaname bileğini kesti ve kanını kadehe damlattı. Ardından kadehi kaldırıp gür bir sesle konuşmaya başladı. Eski Din'in dilinde yani Latince konuşuyordu. Zaten orada Latince bilmeyen kimse yoktu.
"Ego virtute. Coram me. Putavi. Beatrice Me, domine. Eum aperire oculos rursus sanguinem Praesto ei . Volo Domino."
Kadehin dörtte biri dolunca kadehi gözle görülür bir saygıyla Caine uzattı. Caine kadehi Sorcha'ya uzakttığında gözlerinin içine bakmadı. Sorcha gülümsedi. Şapşal hizmetkar diye düşündü. Ardından da kadehi ve bıçağı aldı. Bileğini kesti. Kan akmaya başlayınca sözlerin zindanda yankılanmasına izin verdi.
'Vita sum. Ego sum qui al. Aphrodite sum. Ego pulchritudinem. Sum affectus. Sum passionis. Beatrice Me, domine. Cogita illos vitrea nostri sanguinis ad se. Volo Domino.*'
Sözler bittiğinde kanından yeterli kadar akmıştı. Kadehi Caine uzatırken sinsice gülümsedi ve tırnağıyla Caine'nin elini çizdi. Bu Caine'nin ona bakmasını sağlamıştı. Sorcha küçük bir fısıltıyla 'Tui sum.*' dedi.

Her nefes hayata yeni bir başlangıçtır aslında ve her güneş batışı da ölüm... Çaresizlik midir yoksa hasret midir bilinmez vampirler sonunda en iyi olanı yeniden dünyaya getirmişlerdi. Vampirlerin çağı kapanalı bin yıl olmuştu. Peki ya Beatrice bu duruma ne diyecekti? Hesap vermemeyi ve küstahlığı adet haline getirmiş Sorcha ise düşüncelerini bütün dünyaya kapamıştı. Aklında ne vardı? Ya Elizabeth? Burada efendisinin doğumuna şahit olurken sevgili hizmetkarının aslında ırkına savaş açan kişilerin başında olduğunu öğrenince ne olacaktı?.. Kaname sessiz mi kalacak? O maskesinin ardına saklanıp yine olacaklara göz mü yumacaktı? Hepsinden önemlisi de dünya bu yeni olaylara hazır mıydı?


Oyun Dışı: *1: Ben yaşamım. Ben baştan beri var olanım. Ben Afrodit. Ben güzellik. Ben his. Ben tutku. Beatrice benim efendim. Kanımla ona ait olanları bu kadehe yansıtıyorum. Efendimi istiyorum.
*2: Ben kinim.


Vampir
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Acheron Lex
Sihir Bakanı
Sihir Bakanı
Acheron Lex


Erkek
Mesaj Sayısı : 7
Yaş : 35
Kan Durumu : Safkan
Gerçek Ad : Melih Kerim
Kayıt tarihi : 31/03/11

Sorcha. Empty
MesajKonu: Geri: Sorcha.   Sorcha. EmptyPerş. Nis. 21, 2011 10:34 pm

Rütbeniz Verilmiştir.. İyi RP'ler^^
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Sorcha.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 ::  :: YETKİN BÜYÜCÜLER :: Rütbe İşlemleri-
Buraya geçin: