Olivia Scarlett Isis Lady Ahern & III. Sınıf
Mesaj Sayısı : 61 Yaş : 28 En Belirgin Özellik : Saftirik Kan Durumu : Safkan Gerçek Ad : Sude Naz :) Kayıt tarihi : 20/04/11
Karakter Bilgileri Özel Yetenek: Quidditch Mevkii: Büyücü Gücü: (45/100)
| Konu: Olivia Scarlett Isis Cuma Nis. 22, 2011 1:14 pm | |
| Olivia Scarlett Isis
Örnek Rp: - Spoiler:
Hafif bir esinti, yüreğe doğru inen kayıp bir boşluk... Sonbaharda savrulan bir yaprak, ilkbaharda yeşeren bir dal, yazın kavrulan ve kışın ateşe sarılan bir hissiyat vardı yüreğimde. Her bir damla ile daha çok yitirdiğim şuurum beni yalnız bırakmak için her zaman fırsat kolluyordu zaten. Kabinlerden birine girmiş, beyaz kapağı kapamış ve üzerine oturmuştum. Bacaklarım çarpıkmış gibisine sallanıyordu aşağıya doğru. Elimdeki şişe betonun üzerinde kırılıp üzerine gelen ışıklar sayesinde parıldıyordu ve biraz kokmaya başlamıştı burası. İçiyordum, dibine kadar! Sarı-kızıl arası turuncumsu saçlarım yüzümü kapatmış, bedenimdeki ısı artışı sebebiyle akan boncuk boncuk ter damlaları beni boğmaya başlamıştı. Adeta bir okyanusta boğuluyor gibiydim, gözlerimin önünde oluşan tabloda bir uçurumdan atıyordum bedenimi ama ruhum tümseğe çarpıyor ve kanlar içinde yayılan bedenimi izliyordu. Birden beynimdeki tüm görüntüleri irkiterek kendime gelmeye çalışsam da olmuyor yapamıyorum. Gözlerimdeki kovalar dolusu su damlası gözyaşı olmak için bir dokunuşu veya bir espiriyi bekliyordu. Ateşimin tavan yapmış olduğundan emindim, derslere girmek yerine burada oturmak oldukça cazipti benim için. Aptal amaçlar uğrunda dökülen çabalar oldukça itici gelmiştir bana her zaman, devrik cümlelerde kurallılardan daha çok anlam buldum hayatım boyunca. Herkes kurallıyken, herkes aynıyken ne anlarım ben onlara ayak uydurup aynı olmaktan? Ne geçer elime? Hep bu görüşler öldürdü benim ruhumu zaten, hep sıradanlık hep yalanlar! Göğsünü gere gere konuşamayan adamlar, kadınlar! Son ses açıp müziği, beynin patlayana kadar kafanı sallamak, duvarlara vurmak ve tüm hırsını, kinini dökmek güzel bir boşaltım yolu! Kimseye zarar vermez bu ama herkes nedense size dönüp bir ucube muamelesi yapar. Sanki kendi yaptıkları kimseyi üzmüyormuş gibi, aslında en zararsız olan yöntem bu. Kimse benim bedenimi sorgulayamaz, hayatımı da öyle. Kimseye zarar vermediğim sürece...
Ellerime hakim olamıyordum, düşüncelerimle birlikte onlarda titremeye başlamışlardı. Birden bire yüzümle kavuşan avuçlarım gözyaşlarımın akmaması için şakaklarımı sıkıyordu. Sorunum neydi değil mi? Sorun... Sadece bir tane mi olmalı bu sebep? Hayatın acımasızlığı, istemediğim bir şey uğrunda bu saçma binada olmak, kendimi zincirlemeyi isterken ayaklarımın üzerinde duruşumda sağlıklı olmama gerek duyan insanların varlığı, müziğime düşüncelerime haykıran, söven aptallıklar... Her şeyden önemlisi ise gönlünü kaptırıp bir daha parçalarını bulamamış olmak. Bedenimin ağırlaştığını biliyorum, üzerimdeki yük gitgide beni bağlıyor buraya. Nasıl kalkacağımı hiç düşünmüyorum, gerçekten gerek yok. İçimdeki çocuk iplerimi eline alıp bağırıyor, ruhumun duvarlarını tırmalıyor ve özgür kalmak için yırtınıyor! Kimse ona karışmamalı o anda, karışanın zararlı çıkacağını biliyorum. Kendimi tutamıyordum, mırıldanmaya başlamıştm. "Ucube hayatlar, ucube dünyalar. Ucube bir insana bağlı tüm yaşamlar bir gün yok olacaklar. Kendi kuyularını kazıp toprağa dönecekler. Şeytanın huzurunda ona boyun eğecekler..." Sesimin çıkıyor olması bile bir mucizeydi, gözlerim kapanıyorken bile bu sözleri mırıldanabilmek bana onur vermişti. Şeytanın en büyük elçisiydim ben, şeytanın kulu belkide. Yeah!
Üzerime doğru gelen bir şey hissediyordum, asam benden metrelerde uzağa düştüğü için ona ulaşmam imkansızdı. Neydi bu? Ayak seslerini duymamla beraber yanımda biriken iki şişenin yanına koymak üzere elimdeki üçüncü şişenin son damlasınıda dilime kavuşturdum. Ateşim daha da çok artmıştı, bedenim günahkar ve ruhum isyankardı o anda. O şişeyide diğerlerinin yanına koyduktan sonra aralık kapıya dönük olan sırtımda şimdi biri vardı. Bunu biliyordum ama hiçte dostça bir yaklaşım değildi bu. Gölgesini görüyordum yalnızca, arkamı dönmeye gücüm yoktu. Asam metrelerce geriden beni izlerken bu gölge asasını kaldırmıştı. Amacı neydi bu kişinin? Bu yaratığın ya da her neyse... Yahut derdi? "Sorun ne? İstersen sana da bir şişe verebilirim." Sözlerimin ardından yeni bir şişeyi ağzıma götürerek artık uyuşmuş olan dudaklarıma kavuşturdum ama bu cadının derdi anlaşıldığı üzere içki değildi. Peki neydi?
Gölgenin bana karşı hissettiği veya kendini buna zorladığı kini havada berbat bir bunaltı yaratıyordu. Sarhoş bile olsa bedenim bu yumrukların arasında sıkılıyor, içim dışım birbirine karışıyordu. Düşüncelerim birbir yok olmaya başladığında bu farkında olmadan edindiğim düşman cadıcık beni büyük bir kine asasının görüş alanına almış ve takatsizce bekleyen, ona sırtını dönmüş vücudumu izliyordu. Bu şey en son başıma geldiğinde hayatımı mafeden o büyücüyleydim. Gözlerimin önünden bir bir geçen film şeritleri az önce tam tur dönen başımı durduruyor ve sanki tüm nefretimi kusmamı istermişcesine tam tersi yönde iki katı hızla döndürüyordu. Acımayacaktım artık kimseye çünkü kimse bana acımıyordu. Acımak? Aslında bu aptalca bir his omalıydı, şöyle düzelteyim kimse beni düşünmüyordu. Bir kişi hariç... Onuda şuan arkamdaki gölgelerin dansı karesinde göremiyordum. Bedenler birbirine değdiklerinde bir kıvılcım yükselirmiş gökyüzüne, sadce aşk dolu bedenlerden etkilenir ve başka bir mutluluğu yakarmış cayır cayır. İşte bu yüzden sevmek, başka sevgilerin kurbanı olmaya mahkum kalacaktır ebediyen. Tüm düşüncelerim sanki gözlerimdeki karartıyle birlikte kapanıyor ve beni gölgeler esir alıyordu. Buna karşı koymayacaktım, koyamazdım. Neye yarayacaktı bu şeye direnmek? Ona kendini bırakıp, rahatlamak daha mantıklı geliyordu. Hoş mantık kavramı o an için benimle alakasızdı her zaman olduğu gibi. Gölgeye yaklaşan adımlar duyuyordum, hızlılardı ve bir haykırışla bu adımlar gölge cadının elindeki uzun, ince asayı fırlatmıştı. Arkamda olan şeylerden habersiz olmayı seçiyordum ama bu sesi tanıyor olmak beni çok korkutuyordu. Hayır, onu tanımamalıydım. Tanışmamalıydık! Ta annemizin karnından beri birlikte olduğumuz kişi olamazdı bu, ikizim yine burada olmamalıydı. Sonrasındaki tüm azarlar o an için bomboş olan beynimi doldurmak için düşüncelerime girmişti. "Ooof oof..." Bedenim beni yere çekiyor oysa ruhum olanlara engel olup tek başıma kalmam için belkide lanetlerden birini uygulamayı istiyordu ki asam oldukça uzaktaydı. Oldukçadan kastım hatırlayamayacağım kadar anlamındaydı.
Kendimi çeken bu ağırlığa engel olmaya gayret ederek yüzümü kapan saçlarımı kulağımın arkasına atmak için sağ kolumu zorla hareket ettirmeye çalıştım. Uyuşukluğu geçmiyordu, sanki başka birinin koluydu bu ama bana bağlı görünüyordu. Uyuşan, içinde milyonlarca karınca denilen iş manyağı böcekler gezinen kolum şimdi elimi yüzüme kavuşturmama yardımcı olmuştu. Tırnaklarımdaki bordo-kırmızı arası cehennem temalı oje gözüme çarptığında küçük bir gülümseme ile saçlarımı yüzümden alıp başımın arkasına fırlattım. Kulağımın arkasına sıkıştırmak kadar kibar bir hareket benim için fazla inceydi. Akıp giden ruhumu toparlamış, ağır bedenimi sanki birden tonlarca yükünden kaldırmıştım. Hızla başımı arkama çevirdiğimde az önceki gölgenin bizimle aynı yaşta bir cadı olduğunu farkettim. İkizim yakasına yapışmış ve yüzüne bakmasını emrediyordu. İşte benim ikizimdi bu. Kız hızla oradan uzaklaştığında ise bilinçli olmak zorunda olan bayan çok bilen bütün şişeleri yerden alarak birini açıp koca bir yudum aldı. Hepsini lavabonun kocaman deliğine bırakarak bana her zamanki öfkesini kusmaya başladı. Yüzünde yine aynı öfke vardı, yine aynı annesel tavırlar. O her zaman benden akıllı, olgun olmuştu ama bence bende oldukça olgundum. Kendi sınırlarımın en olgun düzeyinde dolaşırken benden daha ne bekliyorlardı ki? Az önce o şişelerde koca bir yudum olan ben değildim herhalde. Gözlerim onu bir kaç saniye sessizce süzerken ilk defa dediğini yaptığın için içim içimi yiyordu, bunun rövanşı çok ağır olacaktı.
"Derdin ne senin Mia? Ya ben kendime sahip olabilirim sen merak etme, az önce o kokuya karşı koyamayan kişi sen değil miydin yani? O lavabodaki şişelere baksana, yalvarmıyorlar mı onları içmen için?" Tam on ikiden vurmaktı amacım onu ama iradesi her zaman güçlü olmuştu, nedense hep o kazanırdı ama son gülücük hep benim yüzümde açardı. Sinsi bir yılan gibi ilerler son anda sokardı ama onun yolu iyilikti, asla kötülüğümü istememişti fakat bunları yaparken elinde olarak mı olmayarak mı bilinmez beni hep kırmış ve can sıkıntısına tesli etmişti. Verdiği cevabın üzerine "Hadi ama, onları döktüğün için çok pişmansın!" diye haykırışım eminim ki tüm tuvalette yankılanmıştı. Tüm mutluluğumu klozete döküp üzerine sifonu çekmişti, akan sular ruhumu çekip götürmüştü benden. Bazen bu bedenden nefret ediyordum, bana çok ağır geliyordu. Sadece günah tahtası gibi geliyordum gözüme ve ne zaman aynaya baksam muhakkak o aynayı kırıyordum. Nefret gözlerimde saklanıyor ve kendimle başbaşa kaldığımda aynadaki aksim olup ruhuma saldırıyordu. Gözlerimden nefret ediyordum, o mavi denizlerin altında kocaman bir batak yatıyordu ama bunu kimse farkedemiyordu, her gün daha da çok battığım bu bataktan kimse çıkarmak istemiyordu. Ya çıkarmayı düşünüp beni kırıyorlar ya da yollarını değiştirip onlara dokunmayan batakta boğulanın boğulmasına izin veriyorlardı. İkizim böyle değildi, biliyordum. O sırada bir şeyler söylüyordu ama tüm bu düşüncelerim içinde boğulurken onu duyamamıştım. Adımı haykırması ile dolan gözlerimden yaşların geri gitmesi için şeytana yalvarıyordu yangınlardaki ruhum ama diğer yanım ise tanrıdan merhamet diliyordu. Sinirlerim bozulmuştu, büyük bir kahkaha patlatıp ikizimi süzdüm. "Ne var ya? Merlin aşkına, beni rahat bırak. Uğraşma o halde iyiliğim için. Bırak batayım bu çamura bare kendini kurtar. Zaten hayatında devasa bir fazlalığım baksana. " İşte şimdi kendi çamurumu derinleştirmiştim, ikizimi kaybetmek asla beni mutlu etmeyecekti, onunla olmalıydım! Benim denizim oydu!
Duyduklarım, anladıklarım ve yargılardıklarım...
Tüm düşünceler bir bir beynimi ele geçiriyordu. Kendisini benden iyi tanıdığım biri bana bu kadar değer veriyordu. Bunu gerçekten böylesine beklemiyordum. Düşüncelerim durmak bilmiyor, beynimi zorluyordu. Gözlerime giden acılı duygular istem dışı -tamam kabul tamamen kendimi tutamayarak olmuş bir davranış- ağlamama sebep olmuştu. Akan yaşlar sımsıcak olarak yanağımdan süzülürken bir sıcaklık daha yanağıma kavuşmuştu. Usulca, narince ve ürkütmemeye çalışırcasına damlaları sildi yüzümden. Silinen her damla ile yenisi gelmek için gözlerimi zorluyordu. Engel olmalıydım, ruhumun kısıldığı bu aptal kapandan çıkmam gerekiyordu. Kendim için olmasa bile kardeşim, ikizim için! Hayatımda sadece bir kez bile olsa sorumluluklarımı bilmeliydim, kendime karşı olanları bilmiyor olsam bile ikizime karşı olanları bilmek zorundaydım. Bedenimde gezen uyuşukluk hala yerindeydi, sevildiğimi öğrenmemle birlikte beni şımartarak sorumluluk düşüncem için dezavantaj sağlayarak bu düşüncenin varlığını unutmama sebep oluyordu. Her zaman ki gibi kendimi şimdiye vererek ne geçmişi ne de geleceği düşünmeyeceğimi biliyordum. Bunu yapamıyordum! Bencillik etmeden duramıyordum! Ben bencilin tekiyim! Bunu biliyordum. Herşeyi kenara koymayı becerip o an için yalnızca anlık şeyler için planlar yapıyordum. Gelecek vaadetmeyen planlar. Hatta çoğu kez geleceğimi yokedecek planlar...
Hemen kalkıp lavaboya yürüyen ikizimi görüyordu gözlerim, yansıması duvarda kocaman olup mermeri oyacak gibi duruyordu. " Bence seni şu okulun aptal, cici kızı hani şu başroldekilerden Olivia'yla aynı binaya almalıydık ikiz ya. Mantığını boşver, isteklerini dinle!" Her zaman mantıklı olmak zorunda mıydı bu kardeşim? Hiç bana benzemiyordu, aynı yumurta ikizi olmamıza rağmen bir çok farklı yönümüz vardı. Derin bir iç çektim kendimi tutamayarak. İkizimin vereceği tepkiyi çok merak ediyordum. Benim gözümde çıt kırıldım, bak popülerim, tamponum yerde ama burnum havada imajları iğrençti. Elimde olsa sanırım ilk önce o kızları yok eder sonra tüm sevdiklerini şeytana kurban verirdim. EVET! Yapardım bunu! "Aaa, ikiz ... Fikrim geldi! O çıt kırıldım, bak bunaldım kıza bir oyun oynayalım mı? Eğleniriz hem. Canım ikiziiiim..." Şuan bunu yapmaktan çok hiç birşey istemiyordum. Sadece eğlenmek ve onları aptal konumuna düşürmek. Mantık delileri... Uçmayı bilmeyen kartal.
(...)
not: SD'den başka bir karakterimle olan ROL oyunumdur!
| |
|
Usta Usta
Mesaj Sayısı : 44 En Belirgin Özellik : Puan veririrm Kayıt tarihi : 23/03/11
Karakter Bilgileri Özel Yetenek: Quidditch Mevkii: Büyücü Gücü: (50/100)
| Konu: Geri: Olivia Scarlett Isis Cuma Nis. 22, 2011 7:21 pm | |
| Anlatım: 23/25 İmla: 12/15 Görünüm: 10/10
Toplam: 45 Puan | |
|