Bu büyülü dünyada karanlıkta yolunuzu bulmaya çalışmak istiyor musunuz?

Sitemize üye olunuz...
Bu büyülü dünyada karanlıkta yolunuzu bulmaya çalışmak istiyor musunuz?

Sitemize üye olunuz...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaDeathomens RPGLatest imagesKayıt OlGiriş yap
Hoşgeldiniz. Lütfen, Giriş yapınız ya da Kayıt olunuz.








Sitemize hoşgeldiniz!
Harry Potter zamanını hatta bilinen dört büyücü zamanını bile geride bırakıp daha öncelere götürüyoruz sizleri. Alışılmamış temamız ve özgün sistemlerimizle beraber sizleri bekliyoruz. Sihirli dünyamızın kapılarından geçerek bu heyecan dolu kurguda yerinizi alabilirsiniz.
Sihirli günler dileriz.


blablabla
SITE STATS

User Legend

 

 Keyfekeder

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Terence Anjou
Lord Jules & III. Sınıf
Lord Jules & III. Sınıf
Terence Anjou


Erkek
Mesaj Sayısı : 21
Yaş : 30
En Belirgin Özellik : Kendine göre her daim haklı oluşu.
Kan Durumu : Melez
Gerçek Ad : Emre
Kayıt tarihi : 12/03/11

Karakter Bilgileri
Özel Yetenek:
Quidditch Mevkii:
Büyücü Gücü:
Keyfekeder Left_bar_bleue50/100Keyfekeder Empty_bar_bleue  (50/100)

Keyfekeder Empty
MesajKonu: Keyfekeder   Keyfekeder EmptyC.tesi Nis. 23, 2011 1:59 pm

Claudius D. Dieudonné
Terence Anjou
Hayatın sıkıcılığını, yaşadığı iç bunalımı ve kendinden nefret ettiren, insan olmaktan çıkaran pis gerginliğini üzerinden atabilmişti nihayet. Yaşadığı bu bunalımların ardından her zaman olduğu gibi normalleşmiş, iyi insan Terence'e dönüşebilmişti tekrar. Tabi, onun iyi insanlığı ne kadar sürerdi bilinmez. Çünkü o mevsim değişimleri gibi ruh değişimi yaşıyordu, yaşadığı uzun soluklu ve kırıcı kışın ardından bahara kavuşabilmiş; kendine ve insanlara neşe vermeye, en azından tebessüm etmeye başlayabilmişti. Herkeste olduğu gibi o da bu halini daha çok seviyordu elbette. Ama baharın gelmesi hiç yağmur yağmayacağı anlamına da gelmezdi zaten. Gökyüzünde duran bulutlar her an patlayıp şok etkisi yaratan bir yağmura dönüşebilirdi Terence'in bedeninde.

Gökyüzünde gerçekten asılı duran bulutlar havanın bunaltıcı etkisini biraz da olsa kırmış, en azından insanları tembelliğe iten etkisini yok etmişti. Bölgeye serinlik çökmüş ve güneş, bulutların izin verdiği safhada yüzünü gösterebilmeye başlamıştı. Bunun harika bir şey olduğunu insanlardaki neşeden de anlamak mümkündü. Kimileri için son olacak sonbahar çok yavaş da olsa etkilerini göstermeye başlamıştı. Bunu artık üzerine aldığı ince pelerininden de anlayabiliyordu Terence.

Birkaç gündür büyücü dünyasının uğrak yeri olan Çatlak Kazan'da kalıyordu, ailesi bir süreliğine ülke dışına çıkmış; annesinin geldiği toprakları ziyaret etmeye gitmişlerdi. Fakat Terence bunu istememişti -tabi ki bu isteksizlik yoğun kar yağışını yaşadığı ruh haline denk gelmişti- çünkü biliyordu ki annesinin geldiği topraklar onun ilgisini çekmeyecek kadar monoton ve sıradışılıktan uzaktı. Hem o büyücülerin arasında dahi göze batıp barınamazken, Muggle'larla dolu bir taşrada nasıl günlerini geçirebilirdi ki? Saçmalıktı, bu yüzden annesi her ne kadar üzülse de -bunu hem muggle kökenli olmasından kaynaklı verdiği burukluk, hem de oğlunu yalnız bırakmasından verdiği iğretilik tetikliyordu- onun bu dönemlerinde tersine gitmemek gerektiğini bildiğinden olağan bir biçimde Çatlak Kazan'da kalmasına izin vermişti. Tabi ki buna karşın babasının bir şey demesine fırsat kalamamıştı.

Çatlak Kazan'ın ihtişamsız odalarından birinde yatmaktan sıkıldığı için eylül ayına doğru iyice kalabalıklaşan fakat şu anda aheste yaşayan Diagon Yolu'nda gezintiye çıkmıştı. Birkaç saatini burada öldürdükten sonra oradan da sıkılmış ve tilki misali kürkçü dükkanına -Çatlak Kazan'a- geri dönmüştü. Doğrudan odasına çıkmak yerine zamanının birazını da sandalyelerin yarattığı kalabalığın bulunduğu zemin kattaki barda geçirmeyi yeğlemişti. Bar çalışanlarıyla bir süre sevecen tavırlarla sohbet ettikten sonra masaya oturmuş ve Diagon Yolu'ndan aldığı birkaç parça nesneyi gözden geçirmeye başlamıştı. Bu kadar umursamaz olmasına rağmen parasının kıymetini çok iyi bilen, bunları etrafa gereksiz yere saçmayan biriydi; tabii bu cimri olduğu anlamına gelmezdi. Ama gidip de elinde iki tane bulunan bir şeyden üçüncüsünü de almazdı. Aldıklarını incelemek üzere ahşap masanın üzerine dizdikten sonra cebindeki bütün Galleon'ları çıkarmış ve babasının ona bir hafta idare etmesi için verdiği harçlıktan kalan parayı saymaya başlamıştı. Fazla masraf yaptığını düşünmüyordu ama yine de kalan son birkaç gün için barınabileceği miktarda para kalmış mı diye kendini garantiye almadan da edememişti. Paralarını sayıp hesabını tuttuktan sonra cebine güvende olduğuna kesin inanarak paraları yerleştirdi. Daha sonra sırtını sandalyeye dayayarak rahat bir nefes aldı.

Keyfi yerindeydi, rahattı ve şu an onun moralini bozabilecek hiçbir şey yok gibi görünüyordu ve umuyordu ki gün böyle devam etsin. Çünkü patlayan bulutlardan çıkabilecek yağmurdan korunmak için çaba sarf etmek istemiyordu. Üstelik bundan keyif bile duyabilirdi. Bu düşüncelerle masada otururken yüzündeki anlamsız, kayık tebessümün farkında bile değildi. Şu an kurnaz bir afacan gibi duruşu onu sevimli göstermiyor da değildi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Claudius D. Dieudonné
Lady Ahern & III. Sınıf
Lady Ahern & III. Sınıf
Claudius D. Dieudonné


Mesaj Sayısı : 23
Kayıt tarihi : 14/03/11

Karakter Bilgileri
Özel Yetenek:
Quidditch Mevkii:
Büyücü Gücü:
Keyfekeder Left_bar_bleue44/100Keyfekeder Empty_bar_bleue  (44/100)

Keyfekeder Empty
MesajKonu: Geri: Keyfekeder   Keyfekeder EmptyPaz Nis. 24, 2011 11:36 am



    Sevgili Günlük;
    Hiç tam kazandım derken kaybettiğin oldu mu? Ya da ne bileyim, bugün dünyanın en şanslı kişisi gibi hissederken yarın dünyanın en bahtsız kişisi olacağını düşündün mü? Dur, asıl soru daha sen doğmadan yazılmış kanlı bir senaryonun başrol oyuncusu oldun mu? Bütün bu soruları benim cevabım evet olduğu için soruyorum. Belki de bu karanlık dehlizdeki yalnızlığımı sonlandırmak için istiyorum. Aslını söylemek gerekirse korkuyorum. Babamın buz mavisi gözlerinin dünyaya nefretle bakıp bana da öyle davranmasından korkuyorum. Geçmişim o, geleceğimin de onun çizdiği yolda gideceğine eminim ama neden tereddüt ediyorum? Bilmiyorum… Hayatımı onlarca soru işaretiyle donatmışken bir cevabın hepsini yok etmesini umuyorum. Yanılıyorum. Tanrıyı yok sayarak bugün dinden çıktığımı biliyorum. Ama Hıristiyan olmak değil normal birisi olmak istiyorum. Kanlı bir tarih değil temiz bir sayfa istiyorum. Ama biliyorum yine aldanıyor ve kırılıyorum.



Cadı günlüğünün sayfasını kapatıp derin bir nefes aldıktan sonra geriye bakmak ve geçmişe takılı kalmak istemediğini fark etti. Öz babasıyla geçirdiği beşinci gündü ve onu sadece ilk gün görebilmişti. Halasının misafirperver ve cana yakın tavırları yanında babasının buzlar kralı gibi davranmasına anlam verememişti. İlk gün onun kollarında uyumuş ve annesini dinlerken babasının gözündeki öfkeye şahit olmuştu. Babanın kızısın, ancak annene benzer ve emirlerime itaat etmez yolundan saparsan annen olacak kadınla aynı kaderi paylaşırsın. Sana Dieudonné kanını emanet ediyorum çünkü mecburum. Ancak dillendirmeliyim ki kadınlardan nefret ederim. Senden nefret etmeme izin verme Claudius. Sözler tehdit mi rica mı o gece anlayamamıştı. Ancak asıl sorun bundan sonra babası olacak adamla sadece mantık ilişkisi içinde olacağıydı. Ne güzel bir aile ama, diye düşünürken yatmakta olduğu yataktan kalkıp saçlarını düzenledi. Beyaza yakın sarımsı saçları kendisi kadar inatçı olmamakla beraber kolayca şekil alabiliyordu. Annesinin saçları siyahtı. Babası her ne kadar fotoğraflarını saklasa da Dieudonné hanımının fotoğraflarını elde etmek o kadar da zor olmamıştı. Güzel bir kadındı öyle ki babasının bu yüzden ona ‘şeytan’ dediğini düşünüyordu. Ben şeytan mıyım, diye düşünürken aynadaki yansımasında beliren gülümseme cadıyı bile kendisinden korkuttu. Evden çıkmaya hazır olduğu zaman son hali bir ressamın rüyalarındaki periler kadar güzel bir şeytanın gülümsemesi kadar baştan çıkarıcıydı. İşte, babası bu yüzden kendisini tehdit etmişti. Annesi tek eşli olmak istememişti.
“Nereye halacım?”
“Dışarı,”
“Görebiliyorum. Ancak Headon çıkmamanı söyledi. “
“Sende ona selamımı söyle, yaşımı ve sorumluluklarımı biliyorum. Beş yıldır yapmadığı babalığı beni eve kapatarak yapamaz. Rapunzel değilim.”
“Halacım, bak bilmiyorum. Ben…”
“O gelmeden gelirim, belki…”
Halasıyla tartışmayı sevmiyordu. Çünkü ona göre halası oldukça mülayim birisiydi. Belki bir katildi ama kişiliğinden bir şeylerin gitmesine izin vermemişti. Babası ise egoist ve narsizmin doruklarında büyücüydü. Zaman ve ardı ardına yaşanan olaylar ondan çok şey almıştı. Koca bir soyun yok olmasının ne demek olduğunu kavrayabiliyordu. Ancak kavrayamadığı Headon’un uçurumun kenarından neden kurtulmaya çabalamadığıydı. Aklına günlüğünün her sayfasında olan söz geldi ‘Hayat b.k gibidir ve ölürsünüz,’ diye mırıldandı. Diagon Yoluna girdiğinde tenini okşayan hafif rüzgar dudaklarına tatlı bir tebessüm bırakmıştı. Alev alev öfke yerine gamze gamze tebessüme sahip olmak babasına nazaran paha biçilemezdi. Kendisini şartladığını anladığı anda özenle adı ve büyük harflerle soyadı işlenmiş pelerinine biraz daha sokuldu. Bu pelerini kendisine veren babası değil halasıydı. Annesi işlemişti ancak pelerini giymesinin sebebi mazoşistlikten başka bir şey değildi. Pelerini baş ucuna asıp uyuduğunda gördüğü rüya korkunçtu çünkü annesi kendisini öldüreceğini söylemişti. Meydan okumaydı… Cadı da bunu kabul etmişti. Elinden geleni ardına koyma annecik, diye düşündü.

Çatlak Kazan girdiğinde pelerininin üzerine dökülen lüle lüle saçları renklerin tezatlığını haykırır cinsteydi. Sığ okyanus mavisi gözleri ise kendi belirlediği ‘Darcy Standartlarını’ işaret ediyordu. Tanıdık bir yüz görmeyi beklemezken her zamanki rahatlığını yüzünde barındıran genç büyücü dikkatini çekti. Yüzündeki gülümseme hoş bir sırıtışa dönerken kedi misali büyücüye yaklaştı ve kollarını boynuna dolayıp “Bir kedi gördüm sanki? Ah, evet evet Lord Jules’ın kedilerinden biri. Nasılsınız Bay Anjou? Beni özlediğinize hiç şüphe yok…” dedi. Ardından kadifemsi bir kahkaha atarak izin almadan büyücünün karşısına oturdu. Ardından alaycı ve meydan okurcasına bir bakış attıktan sonra “Yüce İsa bu yaz tatilinde Darcy’yi bana göstermediğin için sana minnettarım, diye dua edeceksen Pazar ayinini kaçırdın. O yüzden buradayım. Tanrının sol eli figürünü canlandırmak adına yani,” dedi.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Terence Anjou
Lord Jules & III. Sınıf
Lord Jules & III. Sınıf
Terence Anjou


Erkek
Mesaj Sayısı : 21
Yaş : 30
En Belirgin Özellik : Kendine göre her daim haklı oluşu.
Kan Durumu : Melez
Gerçek Ad : Emre
Kayıt tarihi : 12/03/11

Karakter Bilgileri
Özel Yetenek:
Quidditch Mevkii:
Büyücü Gücü:
Keyfekeder Left_bar_bleue50/100Keyfekeder Empty_bar_bleue  (50/100)

Keyfekeder Empty
MesajKonu: Geri: Keyfekeder   Keyfekeder EmptyPerş. Nis. 28, 2011 7:29 pm

Zamanı iyi geçiyor gibi görünüyordu, hayatından memnundu. Çatlak Kazan belki de hiç olmadığı kadar boştu. Yaptığı en ufak bir davranışın sesi barda yankılanıyor, bundan dolayı biraz da rahatsızlık hissediyordu. İlgi odağı olmayı bu gibi durumlarda sevmezdi, o ilgi odağı olmayı kendi istediği zamanlarda seviyordu. Böyle bir sessizlik varken mekanı gözlemenin mantıksız olduğunu düşünüyordu, masa ve sandalyeleri yıllardır yeterince görmüştü zaten. Arada bir Diagon Yolu'na giden geçiti kullanmak için insanlar bara ziyarette bulunuyor fakat kendilerini ortamdan soyutlamaları on - on beş saniyeden daha az bir sürelerini alıyordu. Terence bu insanlardan tanıdıklarına gülümsüyor, diğerlerine ise yüzünü dönüp başka şeylerle uğraşıyor havası veriyordu. Böyle üç dört dakikası geçtikten sonra, inle cinin top oynadığı mekanın kapısı bir kez daha açıldı.

Bar görevlileri büyük bir dikkatle kapıdan girenin kim olduğunu merak ediyor ve burayı sadece geçit için kullanmaması adına dua ediyordular. Terence de büyük bir heyecanla kapıdan girenin kim olduğuna bakıyordu. Kapı açıldı ve içeri lüle lüle saçları omuzlarına dökülen, suratına farklı bir alımlılık katan mavi gözleri ve ardından ahengle onu takip eden peleriniyle bir kız geldi. Terence içinden 'ben de bu keyif ne zaman yok olacak diye bekliyordum' diye düşündü ve bunu düşünürkenki yüz ifadesi onu munzur bir çocuğa dönüştürmüştü. Masasına iyice kurulan Terence kızın onun bulunduğu masaya geleceğinden emindi. Tahmin ettiği doğru çıktı ve kız ona doğru yaklaştı. Terence ona doğru biraz itici bir gülümsemeyle bakarken, o sinsi bir yılan gibi uzayan kollarını Terence'in boynuna doladı ve uzunca bir cümle kurdu. Yoğun bir alay sezilen cümlesine Terence gülümsemekle yetindi. Kollarının ona dolanmış olmasından şikayetçi değildi doğrusu, kızın onu etkileyen hoş bir kokusu vardı ama bir yandan da kendini özgürlüğü kısıtlanmış bir kedi gibi hissediyordu. İçinden geçenler birileri tarafından duyulmuş olacak ki kız kollarını daha fazla Terence'in üzerinde tutmuş ve deliğinden çıkan bir yılan misali teninden süzülerek sandalyeye doğru yol almıştı. Kız hiç izin istemeden masasına oturmuştu ve bundan bir iğrenti duymamıştı. Zaten bir Lady gibi davranmak kim, karşısındaki cadı kimdi? Arada büyük farkların olduğu apaçık ortadaydı.

Yerine oturunca pis bir bakış fırlattıktan sonra tekrar bir şeyler söylemeye başladı kız. Hayır, bugün mutluluğu bozulmayacak, eski melankolisine dönmeyecekti. Zaten bu haline geri dönerse onu nazlayıp pof poflayacak kimse bulunmadığından ruh sağlığını iyice bozar, kendini tehlikeye atardı lüzumsuzca. Kız gelmeden önce oldukça sıkılmaya başlayan canı, şimdi kendine yeni eğlenceler bulmak için atıyordu. Hayır, bugün mutluluğu bozulmayacak, aksine daha da mutlu olacaktı. Çünkü bu kız onu eğlendirecekti, soğuk davranışları ve iğnelemeleriyle tam da onun mutluluğunu artıracak nitelikteydi. Bunun farkına vardığından beri içine işleyen hoşnutluk, ruhundaki bulutları yok etmiş ve güneşin görünmesini sağlamıştı, hatta etkisini göstererek ısınıyordu bile. Artık yüzü yapmacık bir gülümsemeyle değil, en içten tebessümüyle süsleniyordu. Gözleri çok hafif kısılmış, elmacık kemiklerinin bulunduğu bölge iyice belirginleşmişti. Kız karşısında oturup ona sırıtmaya devam ediyordu. Terence artık cevap verme zamanının geldiğini anladı ve gülümsemesini bozmamaya dikkat ederek konuşmaya başladı.

"Neyse ki çok nadir Pazar ayinlerine katılıyorum da bu cezanın bana bu sebepten ötürü verilmediğini anlayabiliyorum." dedi gülümseyerek. Yüzündeki sırıtış itinayla çizilmiş bir sanat eserini anımsattırıyordu insana. "Ama yine de buna katlanabileceğimi umut ediyorum Cladius" diye devam etti sözüne. Kızın derin mavi gözlerinin içine pür dikkat kesilerek bakıyordu. Çatlak Kazan'daki sessizlik masalarına da hakimdi şu anda. Bu büyülü sessizliği bozan taraf yine Terence oldu. "Ee? Seni benimle karşılaştıracak kadar şanslı yapan ibadetin nedir? Sadece pazar ayinleriyle bu kadar başarı elde edemezsin gibi" dedi biraz kendini beğenir bir tavırla, alttan alttan sırıtıyor ve kızın vereceği tepkiyi bekliyordu. Bir an önce bir şeyler olsun, olay çıksın istiyordu. Yoksa içindeki heyecanı hiçbir şey bastıramayacak gibi görünüyordu. Bugün bu mutluluğu öylece sönük bir ateş olarak kalmamalıydı...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Keyfekeder
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 ::  :: DIAGON YOLU :: Çatlak Kazan-
Buraya geçin: