Bu büyülü dünyada karanlıkta yolunuzu bulmaya çalışmak istiyor musunuz?

Sitemize üye olunuz...
Bu büyülü dünyada karanlıkta yolunuzu bulmaya çalışmak istiyor musunuz?

Sitemize üye olunuz...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaDeathomens RPGLatest imagesKayıt OlGiriş yap
Hoşgeldiniz. Lütfen, Giriş yapınız ya da Kayıt olunuz.








Sitemize hoşgeldiniz!
Harry Potter zamanını hatta bilinen dört büyücü zamanını bile geride bırakıp daha öncelere götürüyoruz sizleri. Alışılmamış temamız ve özgün sistemlerimizle beraber sizleri bekliyoruz. Sihirli dünyamızın kapılarından geçerek bu heyecan dolu kurguda yerinizi alabilirsiniz.
Sihirli günler dileriz.


blablabla
SITE STATS

User Legend

 

 Vlad Demonceaux.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Juliet C. Kornikova
Vampir - Kornikova Çiçekcisi Sahibesi
Vampir - Kornikova Çiçekcisi Sahibesi
Juliet C. Kornikova


Kadın
Mesaj Sayısı : 23
En Belirgin Özellik : Taş olacak benim herifim.
Kan Durumu : Saf oğlum, borumu sandın! :D
Gerçek Ad : Su& Kızım ben taam'mı! :D
Kayıt tarihi : 30/04/11

Karakter Bilgileri
Özel Yetenek:
Quidditch Mevkii:
Büyücü Gücü:
Vlad Demonceaux. Left_bar_bleue37/100Vlad Demonceaux. Empty_bar_bleue  (37/100)

Vlad Demonceaux. Empty
MesajKonu: Vlad Demonceaux.   Vlad Demonceaux. EmptyC.tesi Nis. 30, 2011 10:58 am

    1*

    İçimde sonu gelmeyen bir heves, dur durak bilmeyen bir öğrenme merakı vardı. Yaşıtlarım kadar cilveli ve güzel sayılmazdım. Partiler, Moonlight barının muhteşem dakikaları bana göre değildi. Zaten davet de edilmezdim. Annem bana; ‘ O sandalyede oturup kahve içerek selülitlerini azdırıyorsun, tatlım. Asil bir Fransız gibi davranmayı ne zaman öğreneceksin!’ derdi hep. Her bu cümleyi tekrarlayışından patlayan hafif laf atışmalarımızın sonu ise annemin kemik tarakla saçlarımı taraması ile sonlanırdı. Annem, yaşadığımız zamanın en alımlı, bakımlı ve göz alan kadınlarındandı. Her zaman ütülü etekleri ve tişörtleri ile alev rengi saçları diğer kadınların içlerini çekmelerine neden olurdu. Annem ellerinde tuttuğu menekşe rengi elbiseyi bana uzattı.
    -Tatlım elbiseni hazırladım, bugün bunu giy, dedi gülümseyerek.
    Sabahlığımı üzerimden çıkarıp kenara koydum. Annemi öpüp elindeki elbiseyi aldım.
    -Teşekkür ederim anne.
    Annemin arkasından kapıyı kapattım ve üzerimdekileri sakin bir şekilde çıkarıp yatağımın üzerine bıraktım. Elbiseyi üzerime giydikten sonra sağ kolumun altındaki fermuarı çektim. Saçlarımı bir araya getiren tokayı çıkarıp gümüş kutunun içine bıraktım. Yanlardan aldığım birer tutamı arkada birleştirip sade ve kullanışlı bir şekilde saçlarımı toplama işini de bitirdim. Banyonun hemen yanındaki kapıyı açıp kıyafet odama şöyle bir baktım. Beyaz ayakkabılarda karar kılınca onları alıp içeri gittim ve giyip kitaplarımı 17. Doğum günümde kuzen Samuel’in aldığı çantaya doldurdum. Kuzen Samuel 20’lerinin başlarında, kibar, nasıl davranacağını gayet iyi bilen bir genç adamdı. Yanınızdan geçerken iç çekip süzeceğiniz tipten bir erkekti. Her zaman takım elbise ile dolaşır, gece gezmelerinden kaçınır, ailesiyle ve ya çalışma odasında vakit geçirirdi. Merdivenden hızla inerken dadım Maya’yı gördüm. Son merdiveni indikten sonra dadıma sarıldım.
    -Dur zıpır. Ben yaşlı bir kadınım, düşüp kemiklerimi kırmamı istemezsin, dedi gülerek.
    Maya, 50’sine yeni basmıştı. Aralarında hafif beyazların bulunduğu çikolata rengi saçları vardı. Onları hep keşfedemediğim bir şekilde hafif salık bırakırdı. Masmavi gözleri ve yarı dolgun dudaklarıyla yaşına rağmen çekici ve gençlik dolu duruyordu. Eşi Edward ise ben henüz 11 yaşlarındayken hayatını kaybetmişti. Gülümseyerek yanağına bir öpücük kondurdum.
    -Benden daha hareketlisin dadı Maya. Kendini yaşlı görmemelisin, dedim.
    Her daim hazır olan koluna girdim ve derin bir iç çektim.
    -Bugün kahvaltı etmeyeceğim, erkenden girmem gereken dersler var. Ders aralarında birkaç şey atıştırabilirim, diyerek ona döndüm.
    -Heath, tatlım babanız sizi masada görmek isteyecektir, dedi düşünceli ve şefkatli bir sesle.
    Dudaklarımı kemirmeye başladığımda merdivenlerde babamın ayakkabılarının çıkardığı sesi işittim. Arkamı döndüğümde babamı günlük giyinişinin tam tersine, boğazlı beyaz bir kazak, krem rengi bir pantolon ve siyah bir ceket giymişti.
    -Günaydın meleğim, dedi babam oldukça erkeksi ve etkileyici sesiyle.
    Babamda ise yılları gelip geçirdiğini, her zorluğu gördüğünü belli eden bir tını vardı. Annemden yaklaşık 1,5 kafa kadar uzundu. Sporcu bir fizik yapısı vardı. Her zaman çok çalışır ama yine de bize fazlasıyla vakit ayırırdı. İlkbahardan itibaren başlayan pikniklerimiz, aile toplantıları, sporsal aktivitelerimiz ise çok meşhurdu. Kış aylarında ise daha sıcak fakat kışın etkisini gösteren yerleri tercih ederdik. Anneme aşkla bakardı. Annemle birbirlerini her ieye rağmen sevdikleri ortadaydı. Babam banasarıldı yavaşça.
    -Günaydın baba, bizde dadımla tam seni konuşuyorduk, dedim gülümseyerek.
    -İki bayan benim hakkımda konuşuyor demek, şeref duydum. Neymiş konuştuğunuz, dedi babam sonuna kendine özgü tebessümünü ekleyerek.
    -Bu sabah kahvaltıya kalamayacağımdan bahsediyordum. Zorunlu derslerim var da, dedim mahcup bir sesle.
    Babam elini omzuma koydu sakin bir tavırla.
    -Sıkıntı etme Heather, okulun ve derslerin tabi ki önemli, dedi babam.
    O sırada şoförü gördüm. Babamın elini tuttum.
    -Babacığım, izninle arabayı kendim sürmek istiyorum, dedim gülümseyerek.
    -Heath, tatlım bu konuyu konuşmuştuk, diyerek geriledi babam.
    -Pekâlâ, dedim ve babamı öperek geri çekildim.
    Dadımı da öpüp şoförün yanına yürüdüm. Şoför beyaz arabanın kapısını bana açtı. Binip çantayı kenara bıraktım. Şoför arabayı çalıştırdığında derin bir nefes aldım ve başımı arkaya yasladım. Yolların boşluğu nedeniyle kısa bir süre içinde araba durdu. Şoför kapıyı açtı.
    -Buyurun, bayan Schrader.
    -Teşekkür ederim, Antonio. Çıkış vaktinde gelmene gerek yok, birkaç işim var, dedim ve çantamı alıp sakin adımlarla ilerledim.
    Fakültenin girişindeki banklarda oturan Isabella’yı görünce adımlarımı biraz
    serileştirdim. Isabella beni görüp ayağa kalktı ve bana doğru yürümeye başladı.
    -Günaydın Heather, dedi gülümseyerek ve bana sarıldı.
    -Günaydın Isabella, nasılsın,diyerek yanıtladım.
    -İyiydim, bir haber aldım ve bomba oldum ve eminim ki sende olacaksın, dedi sinsi tınısıyla.
    Bir şeyler olduğunda (erkekler konusunda) bu tınıyı kullanırdı.
    -Ne oldu, dedim merak içinde(sahte bir merak içinde).
    -Şu Keast ikizler var ya, dedi
    heyecanla
    .
    -Evet var, dedim alaya çekerek.
    -İşte, Skandar sana abayı yakmış, dedi ve ardına dişisel bir kıkırdama koydu.
    Skandar Hawk Keast ise okulun muazzam zenginleri sınıfından sayılırdı. Babam, Keast ailesinin şirketi K-Power ile bir proje üzerine çalışıyordu fakat şirketin kurucusu William Keast ölünce şirket Skandar’ın abisinin üzerine kalmıştı. Ve abisi Valentine Keast, karanlık bağlantıları ile şirketi bir numaralı hale getirmişti. Güçsüz şirketleri ve iş adamlarını geçmiş, sadece babam ve onun gibi zenginlerin işbirliğiyle yeni projelere kalkışmıştı.
    -Sonuç? Ne yapabilirim ki,
    dedim sakin bir tavırla.

    -Aptal kız, seni açık hava’ya davet edecekmiş bak eğer kabul etmezsen ölümü kemir, dedi heyecanına tehdit
    ekleyerek.

    -İğrençsin Isabella, derken Isabella parmağını bana doğrulttu, Tamam tamam çek şu parmağını.
    Skandar, benim ortaokul ve liseden arkadaşım sayılırdı. Bir ara beraber vakit geçirmiştik fakat sonrasında o Yasmine Sullivan ile arkadaşlık etmeye başlayıp sadece onunla ilgilenmişti. Şimdilerde ise Yasmine, 29 yaşında bir bürokratla nişanlıydı.
    Yemek zamanı geldiğinde Isabella ile fakültenin hemen yanındaki büyük ek binaya yürüdük ve yemeklerimizi alıp bir masaya oturduk. Hararetli bir konuşmanın ortasında bir el omzuma dokundu. Isabella gözlerini şaşkınlıkla bir yere kilitlerken bende arkamı döndüm. Kuzen Samuel, bir heykel gibi dikilmişti fakat bir değişiklik vardı. Omzuma koyduğu elinde bir yüzük vardı.
    -Kuzen Samuel seni beklemiyordum, dedim ve ayağa kalkıp ona sarıldım.
    -Seninle görüşmek istedim Heather, dedi ve beni nazikçe geri çekip gözlerimin içine baktı.
    Isabella adeta donmuş gibiydi. Gülümsedim ve kuzen Samuel’i onunla tanıştırdım. Samuel masaya çektiği bir sandalyeye yerleşti ve derin bir iç çekti.
    -Nişanlandım kuzen Heather, dedi neşeyle.
    -Kim bu şanslı bayan, dedim sahte bir merakla.
    Kuzen Samuel’in nişanlanması, bir bayana ait olması düşüncesi bana pek sıcak gelmiyordu. O ebedi bir bekâr ve sadece ailesine ait bir erkek olacak düşüncesi zihnime kazınmıştı belki de.
    -Aslında bir genç bayan. Lucinda Murdock, aynı bölümdesiniz, sesi gayet mutlu bir şekilde çıkıyordu.
    İsmi duyduğum anda kulaklarımın sağır olmasını ummuştum. O kız, bir karavan parkından gelmiş bir soysuzdu. Annesi evli işadamlarına ve zenginlere eskortluk yapıyordu. Lucinda ise genç erkeklere eskortluk yapan bir kızdı fakat şimdilerde masum bir hale bürümüştü kendisini. Lisedeyken çıkardığı rezillikleri anımsayınca irkildim.
    -Kuzen Samuel, bu birleşmeye kararlı mısın, dedim sakin bir tavırla.
    -Evet kuzen Heather, kararlıyım, dedi.
    Yutmak üzere olduğum lokma boğazıma takılınca nefes alamadım. Kızardığımı fark ettiklerinde neredeyse nefessizlikten ölmek üzereydim. Bir hamleyle lokmanın geçmesi sağlayan kuzen Samuel dikkatle bana baktı.
    -İyi misin kuzen Heather, dedi merakla.
    -İyiyim, fakat gitmem gerekiyor Samuel. İyi günler, dedim ve çantamı omzuma takıp Isabella’yı çekerek Samuel’i arkada bırakarak binayı terk ettim. Isabella bana şoka girmiş bir şekilde bakıyordu. Daha doğrusu Samuel’in gelişinden beri öyle bakıyordu.
    -Ne oldu Heather, dedi merak içinde.
    -Bir şey olmadı. Sadece yemek yemek istemediğime karar verdim, dedim.
    -Ben yiyecektim ama, dedi Isabella.
    Elimdeki çantayı sıktım ve Isabella’ya döndüm.
    -O halde git ve ye.
    Arkama döner dönmez birine çarptım ve tökezledim. Kolumu tutan elin sahibi ise Skandar’dı.
    -Merhaba Heather, dedi neşeli bir sesle.
    Neşeli dememe bakılmayacak kadar seksi bir sesi vardı aslında. İçimdeki edepsiz arzuları uyandıracak kadar değişmiş ve büyümüştü. Lisedeyken aynı boylardaydık fakat şimdi ona başımı kaldırarak bakıyordum.
    -Merhaba Skandar, diyerek karşılık verdim.
    -Görüşmeyeli uzun zaman oldu, dedi sakin bir sesle.
    -Fazlasıyla.
    Skandar bir saniyeliğine yere baktı ve tekrar gözlerimin içine baktı. Ben ise erkeklerin gözlerinin içine bakmakta pek istikrarlı ve dayanıklı sayılmazdım.
    -Seni Açık Hava’ya davet etmemde bir sakınca var mı, diye sordu birden.
    İkimizde gülümsedik. Gözlerinin içinde sapık bir arzu yoktu. Sadece bir davetti ve buna hayır dememde bir sakınca görmüyordum.
    -Sanırım yok. Ne zaman, dedim sakince.
    -Bu Cuma saat 7’de seni alabilirim işlerin yoksa, diyerek gülümsedi.
    -Bütün günüm boş, lisedeki ve ortaokuldaki gibi, dedim gülümsememin solmamasını sağlayarak.
    Isabella’ya döndüğümde okulun kirişlerinden birine yaslanan Lucinda’yı gördüm. Arzulu ve engerek bakışlarını yönelttiği erkek ise kuşkusuz kuzen Samuel’di. Lucinda’nın hareketlerindeki kıvrak ve hafif edaların edepsizliğine kendimi kaptırmıştım. O
    sırada bana seslenildiğini işittim. Önüme döndüğümde Skandar bana tedirgin bir şekilde bakıyordu.

    -Heather bembeyaz oldun, dedi ve kaşlarını yavaş bir şekilde çattı.
    Saçlarımı sol omzuma attım ve derin bir nefes aldım.
    -Ben iyiyim Skandar, sadece yemek yemem gerek, dedim ve çantamdaki su şişesini çıkarıp bir yudum içtim.
    Skandar ile birbirimize bakıp gülümserken gözleri hemen yanıma kilitlendi. Başımı baktığı yöne çevirdim.



@Devamı gelecektir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://deathomens.yetkin-forum.com/t254-v
Juliet C. Kornikova
Vampir - Kornikova Çiçekcisi Sahibesi
Vampir - Kornikova Çiçekcisi Sahibesi
Juliet C. Kornikova


Kadın
Mesaj Sayısı : 23
En Belirgin Özellik : Taş olacak benim herifim.
Kan Durumu : Saf oğlum, borumu sandın! :D
Gerçek Ad : Su& Kızım ben taam'mı! :D
Kayıt tarihi : 30/04/11

Karakter Bilgileri
Özel Yetenek:
Quidditch Mevkii:
Büyücü Gücü:
Vlad Demonceaux. Left_bar_bleue37/100Vlad Demonceaux. Empty_bar_bleue  (37/100)

Vlad Demonceaux. Empty
MesajKonu: Geri: Vlad Demonceaux.   Vlad Demonceaux. EmptyC.tesi Nis. 30, 2011 10:58 am

    2*

    Romeo’nun lacivert ve parlak gözleri bana çevrildi. Üzerindeki deri mont ve siyaha tamamlanan diğer kıyafetler onun temsilcisi haline gelmişti. Geriye yatırdığı kumral saçları ile ikinci bir Valentine Keast havası yaratıyordu.
    -Merhaba Schrader ve yanındaki, diye tısladı çatallı ve tehditkâr bir sesle.
    -Onun bir adı var, diyerek düzelttim.
    -Umursasaydım öğrenirdim, dedi ve elini cebinden çıkararak bir adım attı tam ortamıza.
    -Senin tarafından umursanmamak bir onurdur Cobain, Skandar ağır bir tavırla Romeo’ya karşılık verdi.
    Romeo, Skandar’ın ortamdaki varlığını inkâr edercesine ona bakmadan bana yöneldi ve doğrudan benimle iletişim kurdu. Romeo’nun lisedeki halleri düşününce insan oldukça şaşırıyordu. Liseye geçtiğimiz dönemde oldukça içine kapanık bir popüler olan Romeo, annesinin intihar edişi ile dışa dönük bir zampara olup çıkmıştı. Birdenbire Açık Hava’ya götürüp orada onlarla birlikte olmaya başlamış, kızlar tarafından arzulanan ve istediği kişiyi elde eden bir hale dönmüştü. Ve en son eski yakın arkadaşım Hannah Rojda Özabay’a zorla sahip olduğu söylentileri etrafta dolanıyordu. Rojda’nın babası katı bir Türk’tü annesi ise oldukça dinine bağlı bir Hıristiyan olarak sürekli kiliseye gidip ibadet ederdi. Rojda babası ve annesi ile Türkiye’ye dönmüştü.
    -Düşünüyordum da Schrader, Cumartesi gecesi, benimle gölün oradaki kampüs festivaline gelmeye ne dersin, dedi ve dilini uzun köpek dişlerinden birinin ucuna değdirdi. Skandar’ın başının bana döndüğünü yan gözlerle görünce irkildim. O sırada koluma giren Isabella’nın gülümseyen dudakları heyecanla kıvrıldı.
    -Tabii, eğer yalnız kalmak istemiyorsan Isabella’yı getirebilirsin, dedi ve tek kaşını kaldırarak dayanılmaz erkek pozlarına girdi.
    Hayır demek için atılırken Isabella öne zıpladı.
    -Teşekkürler Romeo. Geleceğiz merak etme, hatta orada buluşuruz. Değil mi Heath, çınlayan neşe sesleri Isabella’nın heyecanlandığına işaretti.
    Romeo kafamın karışıklılığından faydalandı ve gülümseyerek uzaklaştı. Alelade olan gelişmenin hazmını kaldıramayacak kadar şaşırmıştım. Skandar derin bir nefes verdi.
    -Cuma görüşürüz, dedi ve arkasını dönüp fakültenin büyük kapısından içeri girdi.
    Başımı anında Isabella’ya çevirdim ve kaşlarımı çattım. Isabella teslim olurcasına elini kaldırdı.


    Cuma – 23.13*

    Sevgili Günlük,
    Zaman değişiyor… Hiç aranmayan bir kız olduğum günler sanırım geride kaldı. Skandar ile Açık Hava’dan yaklaşık 5 dakika önce döndüm. O gerçekten iyi ve eğlenceli bir genç erkekti. Film boyunca hiçbir kuraldışı harekette bulunmadı. Gözlerimin içine bakmayı denese de ona kaçamak bakışlar verdim. Sanırım 5 yıl sonra ilk defa biriyle flört ediyorum. Arabadan inmeden önce nazik bir centilmen gibi kapımı açtı ve elime ufak bir öpücük kondurdu. İçimdeki tanımsız neşe galiba Skandar’ın eseri. Bütün bunlara rağmen neşemi ve umutlarımı karıştıracak bir noktayı düşünüyorum. Festival gecesi… Isabella’da kalacağımı söyleyerek evden çıkacağım, çünkü festivalin geç saatlere kadar süreceği duyumunu aldım. Yarını atlattıktan sonra her şey daha güzel olacak. İnanıyorum…

    Heather

    Gözlerimi yakan ışığın beni uyandırmaması işten bile değildi.
    -Heath hadi tatlım uyan, diye şefkatle beni kaldıran dadımı duydum.
    Dadımın sürekli sürdüğü lavanta kokulu parfümünün kokusu odamı sarıp sarmalamıştı. Gözlerimi zorlukla araladım. Gördüğüm güzel rüyanın etkisinden hala çıkamamıştım ve yüzümde aptal bir gülümseme oluşmuştu.
    -Günaydın Maya, dedim ve sakince yatağımda doğruldum.
    Dadım benim kalkmamın ardından yatağımı düzeltti.
    -Saat kaç acaba, dedim kıyafet odamdan başımı uzatarak.
    -Yaklaşık 12.30…
    Bu kadar fazla uyumama ufak bir gülümsemeyle karşılık verdim. Mavi askılı elbisemi giyip üzerime açık mavi bir hırka aldım ve beyaz babetlerimi giyip saçıma bant taktım. Dadımla beraber aşağı indim. Annem bahçede arkadaşları ile ufak bir toplantı düzenliyordu. Kış bahçesine açılan salona girdiğimde kuzen Samuel boydan boya pencerenin önünde dikilmiş sigarasını içiyordu. Sakin bir şekilde bana döndü.
    -Rahatsız mı ediyorum kuzen Samuel, dedim sakin bir tavırla.
    -Hayır, Heather tabii ki de etmiyorsun, dedi gülümseyerek.
    Kapıyı kapattım ve sakin adımlarla en köşedeki koltuğa geçtim. Samuel elindeki sigarayı gümüş tablaya bastırdı ve cebinden çıkardığı ufak bir şekeri ağzına attı.
    -Sigarayı bıraktığınızı sanıyordum kuzen Samuel, dedim gayri resmi şekilde.
    -Heather, birbirimize karşı kuzen hitabını ve sizli-bizli tavırları kullanmıyorduk yanlış hatırlamıyorsam, dedi tek kaşını kibar bir şekilde kaldırarak.
    Sakin adımlarla hemen yanımdaki koltuğa oturdu. Oturduğum koltuğun en uç kısmına çekildim ve bacağımı diğer bacağımın üzerine attım.
    -Eskisi kadar samimi değiliz kuzen Samuel. Aramızdaki kuzen bağının koptuğunun herkes farkında olmalı. Lucinda Murdock ile yapacağınız evliliği de uygun görmüyorum ayrıca, dedim ve derin bir nefes aldım.
    Samuel gerçekten şaşırmıştı fakat kısa süre içerisinde aynı kibar ve oturaklı ifadesine döndü. Başı hafif seyirdi.
    -Böyle düşünmene üzüldüm Heather. Her iki mesele içinde üzüldüm. Ayrıca Lucinda gerçekten iyi ve nazik bir genç hanım. Uygun görmeme sebebini merak ettim.
    -Eskiden karıştırdığı haltlar ve fettan ruhu benim için yeterli bir sebeptir kuzen Samuel. Fakat benim düşüncelerim sizin izdivacınızı etkilemeyecektir. Size
    önerim biraz gözlerinizi açmanız ve evlilik arzuladığınız ‘kadının’ geçmişini biraz araştırmanız.

    -Lucinda’nın geçmişini biliyorum Heather. Fakat dediğimiz gibi hepsi geçip gitmiş havadisler, dedi saygınlığının sınırlarına yaklaşarak.
    Sinirlerimin gerildiğini hissetmiştim. Çizgilerimin zorlandığının farkına varan Samuel ise kendisini toparladı.
    -Siz bilirsiniz kuzen Samuel. Fakat kuzeniniz olarak o evliliği yapacaksanız beni kuzenlikten reddinizi isterim. Bir Murdock ile aramda hiçbir bağ olmasını
    istemem. Özellikle benim soyadımı taşımasını
    , dedim ve yerimden doğruldum.
    Bir iki adım atmıştım ki Samuel beni kolumdan tuttu. Kendisine çevirmesiyle ayaklarımız dolaştı ve kendisi koltuğa bende kucağına düştüm. Kendisi Schrader kanını taşımasa bile soyadını taşıdığından kendisine bir şeyler beslemem büyük terbiyesizlikti. Fakat kendisine karşı çıkılamaz hisler besliyordum. Gözlerine baktığımda Skandar’ınkilere benzeyen bir çift göz gördüm ve dün geceyi anımsayıp hızla doğruldum.
    -Özür dilerim Heather, diyerek doğrulan Samuel’e bakmadan ciddi adımlarla ilerledim.
    Kapıyı açıp sertçe kapattıktan sonra odama ilerlemek üzere merdivenlere doğru yürüdüm. Kalbimdeki alıkonulamaz çarpıntı hissiyatı bütün bedenimi sarsacak kuvvetteydi fakat ben sapasağlam duruyordum. O sırada Lucinda’nın alev rengi saçları kapıdan görünüverdi. Bana masum gibi görünmeye çalışan fakat altında bin bir çirkinlik ve pisliği taşıyan gereksiz bir tebessümle selam verdi. Kendisine karşılık verirken oldukça yapmacık ve samimiyetsiz olduğumu ise sonradan fark etmiştim. Odama çıkarken arkamdan seslenen sesin Isabella’ya ait olduğunu anlamam kısa sürmedi.
    -Isabella, bu saatte burada ne işin var, dedim gülümseyerek.
    -Bu saatte mi? Tatlım saat 3 oldu ve bizim hazırlanmaya başlamamız gerekiyor.
    -3 mü? Tanrım ciddi misin, dedim heyecanlanarak.
    Isabella gülümsedi ve koluma girdi. Odama ilerlerken bana getirdiği elbiselerden bahsediyordu. Benim dolabımdaki eşyalardan pek hazmetmezdi. Çok ‘süt’ giysileri olduğunu söyler dururdu. Hizmetlilerden biri elbise paketini kenara bıraktı. Isabella benim banyomu kullanırken bende kıyafetleri inceliyordum. Isabella tam bir Fransız’dı fakat İngilizler gibi asil fakat içten pazarlıklı olmayı çok severdi. Müstehcen kıyafetleri Fransız asilliliğine büründürür yine de taze ve can alıcı görünmeyi başarırdı. Kırmızı, mor, beyaz/mavi şeritli ve siyah elbiseleri yatağın üzerine serip iyice inceledim. Isabella üzerindeki ipek bornozla göründüğünde ona döndüm.
    -Bu elbiselerden hiçbirini giyemem Isabella, dedim sakin bir tavırla.
    Isabella gülümsedi.
    -Tabii ki giyebilirsin. Sana en uygun olanı şu beyaz elbise- ah onu çıkarmamışsın bekle.
    Çıkarmayı unuttuğum poşetteki elbiseyi çıkarıp bana gösterdi. Beyaz, kalın askılı ve oldukça güzel bir elbiseydi. Etekleri belden itibaren hafif katlanıyordu. Diz üzerinde bitiyordu ve katlarının uçlarında Fransız danteli vardı. Oldukça güzeldi aslında fakat giymek için fizik isteyen bir kıyafetti. Ve Isabella’nın dediğine göre bende ondan ‘fazlasıyla’ vardı. Uzun uğraşlar sonucunda bana o elbiseyi giyme kararımda kaçınılmaz bir evet deme seçeneği bıraktı. Saçlarımı kendine özel tekniği ile daha sağlıklı ve geniş dalgalar haline getirdi. Hep yaptığımın aksine daha düzgün ve güzel bir şekilde yanlardan aldığı tutamları arkada birleştirdi ve farklı bir metotla örüp saçlarımı salık bıraktı. Dudaklarıma dudak renginin biraz daha canlı bir renginde ruj sürdükten sonra beni ayna karşısına çekti. Gördüğümün ben olduğuna inanmam oldukça zor denebilirdi.
    -Bu işte çok iyisin Isabella, dedim neşeyle.
    Kendisini öven birkaç sözcük saydırdıktan sonra kendisi kırmızı bir elbise giydi ve kendisini oldukça can alıcı bir hale büründürdü. Havanın karardığını yeni fark etmiştim ve saat 7’ydi. Bütün eşyaları dikkat çekmemek için benim dolabıma yerleştirdikten sonra ben üzerime siyah ve diz altıma kadar uzanan bir ceket aldım. Isabella ise pek gerek duymadı. Aşağı çantalarımızla beraber inerken Isabella Romeo’ya olan hayranlığını anlatıp duruyordu ve o çocuğun benim için muhteşem bir eş olduğundan bahsediyordu. Salonda toplanan (babam dışında) aile bireylerinin yanına giderken söyleyeceğim yalanın heyecanıyla tutuşuyordum açıkçası. Kapıyı açar açmaz el ele tutuşup oturan Samuel ve
    Lucinda’yı gördüm. Bütün Schrader büyükleri oturmuş gülüşüyorlardı. Annem beni görünce gülümsedi. Aynı hareketle başını çeviren Samuel ise dudaklarını hafif araladı fakat kendisine dikkatle bakan Lucinda’yı fark edince ona döndü ve omzunu okşadı.
    -Anneciğim ben bu akşam Isabella’da kalacağım. Saat 9’a kadar kampus festivaline bakacak ve sonrasında Isabella ile beraber sezon tezimizi hazırlayacağız. Yarın
    erkenden geleceğim
    , dedim sakin ve mutlu bir tavırla.
    Bu kadar iyi yalan söylediğimin farkına bile varamamıştım doğrusu. Annem ilk başta duraksadı itiraz edecekken amcam Donovan karıştı.
    -Bırak Rosalie, bir daha genç olmayacaklar, dedi gülümseyerek.
    -Teşekkür ederim amca. Anneciğim, dedim onay beklercesine.
    Annem gülümseyerek başını salladı. Herkese toplu baş selamı verdim ve odadan ayrılmadan önce Samuel’e kendini beğenmiş bir baş hareketi fırlattım. Kapıyı kapatır kapatmaz Isabella bana döndü.
    -O hareket neydi, dedi merakla.
    Ondan bir şey kaçacağını düşünmek bile oldukça saçma bir hareketti aslında.
    -Hiç, kuzen Sam ile aramızda bir şey.
    Isabella gülümseyerek bana eşlik ederken bende ona karşılık vermeden duramadım. Kapının açılmasıyla kendimizi hafif serin fakat çiçek kokulu güzel ilkbahar esintisine bıraktık.

    Çok uzun sürmeyen bir yolculuğun ardından festival alanına ulaşmıştık. Danstan kendilerini yitiren gençlerin arkasında simsiyah arabasıyla ışıkların yakınında duran Romeo’yu gören Isabella beni çekiştirdi. Romeo bu gece mavi bir tişört ve siyah bir pantolon giymişti. Yakınlaşınca arabasının içine attığı deri ceketini gördüm. Rahatsız bakışlar atmadığı bir karşılamaya rağmen beni tedirgin ediyordu. Isabella kendisine içecek almaya gittiğinde olduğum yerde büzüldüm.
    -Geleceğini sanmıyordum, dedi gayet düz bir sesle.
    -Bende sanmıyordum, dedim aynı tınıyla.
    O sırada Isabella elindeki içkilerle yanımıza geldi. Bana uzattığı içkiden aldığım yudumu anında dışarı çıkardım.
    -Tanrım Isabella bu şeyde ne böyle, dedim hararetle.
    -Kokteyl Heather, dedi pişkin bir tavırla.
    -İçmediğimi biliyorsun, dedim karşı çıkarak.
    -Heather tam bir fahişe gibi davranıyorsun, diye çıkıştı aniden.
    Romeo Isabella’nın lafı üzerine gülümsemesini yüzünden sildi. Isabella söylediği sözün ciddiyetinin farkına vardığında ben bana verdiği bardağı yere düşürmüştüm. Isabella gözlerini kıstı ve montunu alarak hızla alanı terk etti. Bende kendimi toparlayıp gidecekken Romeo nazikçe kolumdan tuttu.
    -Gitme Heather, dedi sakin bir sesle.
    Ona döndüm sakince ve gözlerinin içine baktım ister istemez.
    -Benim sana, seninde bana ihtiyacın var, dedi kaygısız bir tını ekleyerek…



@Devamı vardır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://deathomens.yetkin-forum.com/t254-v
Juliet C. Kornikova
Vampir - Kornikova Çiçekcisi Sahibesi
Vampir - Kornikova Çiçekcisi Sahibesi
Juliet C. Kornikova


Kadın
Mesaj Sayısı : 23
En Belirgin Özellik : Taş olacak benim herifim.
Kan Durumu : Saf oğlum, borumu sandın! :D
Gerçek Ad : Su& Kızım ben taam'mı! :D
Kayıt tarihi : 30/04/11

Karakter Bilgileri
Özel Yetenek:
Quidditch Mevkii:
Büyücü Gücü:
Vlad Demonceaux. Left_bar_bleue37/100Vlad Demonceaux. Empty_bar_bleue  (37/100)

Vlad Demonceaux. Empty
MesajKonu: Geri: Vlad Demonceaux.   Vlad Demonceaux. EmptyC.tesi Nis. 30, 2011 10:59 am

    3*


    Yüzündeki kendinden emin ve ne istediğini bilen mimikler ona güvenme arzumu arttırıyordu. Fakat onun hakkında duyduğum şeyler pekiyi bir izlenim oluşturmuyordu açıkçası. En sonunda önyargılı olmayı kesip derin bir nefes verdim ve arabasının ön kısmına oturdum. Romeo bana yaklaştı ve yanıma oturdu.
    -Dans etmeyi sever misin?
    -Evet ama ayağa basmakta üstüme yoktur, dedim gülümseyerek.
    Romeo elimden tuttu ve beni kaldırdı. Montumu arabanın içine bıraktıktan sonra diğerlerinin yanına gittik ve dans etmeye başladık. Yavaş müziğin beraberinde belime koyduğu eli oldukça sıcaktı. Dudaklarının ağır kasılışı ve yüzündeki çarpık gülümseme oldukça dayanılmazdı. Diğer kadınları da böyle elde edip etmediğini düşündükçe midem yanıp tutuşuyordu.
    -Birine gerçekten âşık oldun mu?
    -Hayır. Hiç kimseyi âşık olacak kadar derin tanımadım…
    Verdiği yanıtın ardından dans müziği biraz daha yavaşladı. Hareketlerimiz daha yavaş ve daha yoğun bir hal almıştı.
    -Sen, diye sordu aniden, hiç beklemediğim bir anda.
    -Hiç kimseye âşık olacak kadar yaklaşamadım, dedim ve derin nefes aldım.
    Dans ve atmosfer kadar yoğun bir bakışmadan kendini kurtaran kişi Romeo oldu. Gülümsedi her zamanki gibi ve dilini dişinin ucuna değdirdi.
    -Hadi bir şeyler içelim ve kafamızı dağıtalım…
    -Hiç-…
    -Yapma Heather. Yaşamayı öğren biraz…
    -Peki, dedim ve pes ederek gülümsedim.



    Zihnim oldukça bulanıktı. İçtiğim son kadeh iyice dağılmama sebep olmuş ve efkâr kat sayımın tavan yapmasına sebep olmuştu. Sağlıklı düşünemiyor gibiydim. Saatin kaç
    olduğunu bilmesem de nehrin denizle bağlandığı yerin çok ötesindeki dağın ardından gelen koyu turuncu ve kırmızı ışıklar sabaha bulandığının resmiydi. Çoğu kişi gitmiş bir kaçı sızmıştı. Bir azınlık ise dans ediyordu hala. Gürültüden uzak içkilere yakın bir koruda oturmuş nehri izliyorduk. Dengemi kaybedip sendelerken havanın aksine sıcak eller beni kavradığında şaşırdım. Romeo beni sıkıca tutmuştu. O an bir şey fark etmiştim ki benim içtiğim onca kadehe rağmen Romeo sadece iki şişe bira içmişti. Beni öpmeye başladığında şok etkisi her yerimi sardı.
    -Bıra(hık!). Bıraksana! (Hık!)
    Beni arabanın üzerine yapıştırdığında başım sert vurdu ve bedenim kıpırdayamaz hale geldi. Bütün gücümle çırpınmayı denesem de elde edilen tek şey kolumun titremesi oluyordu. Elbisemin eteklerinin yukarı itildiğini fark edince şokla bedenim kasılıp gevşedi. İç çamaşırlarım benden ayrılır ayrılmaz berbat bir acı içimde patladı.



    Bedenimin altındaki nemli topraktan sızan soğuk kemiklerime kadar işlemişti. Uzaklardan kendi adımı duyuyor gibiydim ve gözlerimi yakan bir ışık vardı. Sanırım ölmüştüm ve tanrı
    beni yanına çağırıyordu. Bacaklarımda hafif bir nem, ve onun biraz daha yukarısında büyük bir sancı vardı. Gözlerimi zorla açtım. Toprağın üzerine fırlatılmış gibiydim ve kıyafetlerim hemen yanımdaydı. İç çamaşırımı gördüğümde olanları anımsamaya çalıştım. Berbat bir şokla omuzlarım titredi. Romeo’yu anımsamıştım. Hemen iç çamaşırımı aldım ve giydim. Giyerken bacaklarımın hemen arasındaki koyu bordo rengi kurumaya yüz tutan kanları gördüm. Titreyen ellerimle üzerimi düzelttim. Elbisedeki toprak ve kan lekelerini temizlemeye çalışırken bir yandan da ağlıyordum. Bir adım atmamla beraber bedenime saplanan acı iki büklüm olmamı sağladı. Her adımımda giren kramplar kasılmama sebep oluyordu. İsmimi tekrar duyduğumda ağaçların arasından Samuel göründü. Beni gördüğünde derin bir nefes verse de elbisemi ve bacaklarımdaki izleri görünce koşarak yanıma geldi. Elini koluma koyduğunda geri çekildim.
    -Heather… Tanrım ne oldu sana!?
    -Ben…
    Bir iki adım attığımda Samuel arkamdaki lekeye bakakaldı.
    -Heather!
    Artık bacaklarım beni taşımayı bıraktı ve yere yıkılacakken Samuel beni kucağına aldı. İlerledikçe bulanık görüşlerime rağmen Isabella’yı ve Lucinda’yı görebiliyordum. Hepsinin
    gerisinde bekleyen siyah takımlı bir erkek vardı. Fakat onun yüzünü göremeden gözlerimi
    Samuel’e çevirdim ve yumdum. Uzun bir titremenin ve sarsılmanın ardından çiçek kokularının içinden geçtik ve tahta üzerinde yürüyen çift çift ayak sesleri duyuldu ve soğuk bir yatağa bırakıldığımı hissettim. Zorla gözlerimi araladım. Gözlerimi aralamamla birlikte Isabella yanıma oturdu.
    -Heather, tatlım iyi misin? Sana bunu kim yaptıysa yakalayıp lanet penisini koparacak ve ağzına sokup iğne iplik ile dikeceğim... Sonrasında parmaklarını kesip burun deliklerine ve kulaklarına saplayacağım.
    -Banyo yapmalıyım.
    -Ne?
    -Banyo, dedim yalvararak.
    Isabella üzerimdeki elbiseleri çıkarıp kenara bıraktı ve beni küvete bırakıp kapıyı kapatıp çıktı. Bedenimde hiçbir leke kalmamasına rağmen çamur içinde hissediyordum. Saçlarıma
    karışan toprak ve ot parçaları çözülüp gittiğinde son kez sabunlandım ve bornoza sarınıp suyu kapattım. Kapıyı açtığımda Samuel Isabella ile konuşuyordu. Beni bornozla görünce kendisini toparladı ve odadan ayrıldı. Odaya bakınca buranın Samuel’in bağ evi olduğunu fark ettim. Yatağın üzerindeki kıyafetleri giydim ve Isabella’ya bakmadan yatağa oturdum.
    -Yalnız kalmalıyım.
    Kapının kapanmasıyla gözyaşlarımı serbest bıraktım ve yatağa kıvrılıp ellerimi karnıma
    bastırdım. Yaklaşık bir saat kadar kıpırdamadan sadece ağladım ve derin nefesler alıp verdim. Kapının çalınışıyla aniden irkildim ve gözlerimi sildim.
    -Gel…
    Kapının açılması ve Samuel’in bembeyaz yüzünün görülmesi bir oldu. İçeri girdi ve kapıyı kapattı. Sakin adımlarla yanıma oturdu. Ne diyeceğini bilemiyor gibiydi. Elini elimin üzerine
    koydu.
    -Biraz daha iyi misin Heather?
    Dudaklarımı kemirmeyi bıraktım ve yerimde doğrulup ona döndüm. Bütün vücudum titriyordu ve zihnim oldukça bulanıktı.
    -Ben şimdi ne yapacağım? Kim beni bu pislikle kabullenecek?!
    -Böyle düşünmemelisin…
    -Kirlendim Samuel, dedim sesimi kısarak.
    Elini omzuma koydu ve beni kendisine çekerek sarıldı bana.
    -Böyle söyleme, sakın, dedi tekrar tekrar söyleyerek.



    Bütün gözler üzerime çevrilmişti. Yaşadığım trajedinin üzerinden geçen 3. Günümde aileme olanları anlatma cesaretini bulmuştum. Yaklaşık 16 saat önce kollarımı cam parçalarıyla yaralamıştım ve acısı hala dinmemişti. Kaşınıp duruyorlardı adice… Annem
    utanırcasına ağzını kapattı tek eliyle ve babama doğru dönüp gözlerini sıkmaya başladı. Babam ise gözlerinden ateşler saçıyordu. Bacaklarım titriyor ve ayakta durmamı zorlaştırıyordu. Babam hızla doğruldu ve bana doğru sinirli adımlarla ilerledi.
    -Şimdi ne yapacaksın!? Seni bu lanetinle, pisliğinle kim kabul edecek ha! Başımıza açtığın bu dehşet kirli olayın hesabını nasıl vereceksin! Soyadımızı, ailemizi…
    gururumuzu nasıl böyle hiçe saydırabilirsin Heather! Başımıza orospu mu olacaksın! Söyle bana, söyle kanı kuruyasıca söyle!
    Babamın sesi konağı inletiyordu neredeyse. Güçlü ve büyük ellerinden biriyle bana bütün gücüyle tokat attı. Kendimi zor tutuyorken yere düşmem işten bile değildi. Yediğim tokadın aksine hazmedemediğim şey laflarıydı babamın. Annem hızla kalktı ve babamı zorlukla kenara itti.
    -Sen nasıl kızımıza vurursun Daniel! O senin kanın… canın! Dur Daniel, dur!
    Babam annemi geçerek beni yerden kaldırdı ve sarstı. Tuttuğu kolumdaki yaralar yanıyor ve berbat bir şekilde kaşınıyordu. Ve jübile darbesi gözlerinin koluma kaymasıyla indirildi.
    Babam ölümün doğuşunu görmüş gibi, güneşle ayın yan yana durmasını izlemiş gibi şaşırarak gözlerini kaldırdı…
    -Faça mı bunlar, dedi yalanlarcasına.
    -Baba…
    -Faça mı istiyorsun söyle, dedi emrederek ve hızla kenardaki büyük vitrinlerden birine giderek büyükbabamın yadigârı olan keskin asker bıçağını çıkardı, hızla yanıma koştu ve bıçağı Koluma dayadı.

    O an dakikalar durmuş, hayat anlamını yitirmiş gibiydi. Birden içimdeki bütün endişeler ve korkular silinmiş sadece lüzumsuzcasına bir cesaret kalmıştı. Annem babamın elindeki
    bıçağı aldı ve kenara fırlattı. Herkes susmuştu. Babam son bir hamle ile bana yöneldiğinde
    korkuyla gözlerimi yumdum. Bir esintinin gelmesiyle bedenim uyuştu ve bacaklarım yere düşmemi sağladı. Sonrasında gözlerimi açtım ve üzerime eğilmiş bana eline sürdüğü limon esansını koklatan Valentine Keast’i gördüm. Hizmetlilerin ben odama taşıması ile bedenimdeki ateş ve titreme yavaşça geçti. Bu sadece fırtına öncesindeki ufak habercilerdi. Daha sonra, ömrüm boyunca taşıyacağım bu lekenin bana patlayacak olan gerçek fırtınası ve düzenimi yerle bir edecek bir Tsunami’si olacaktı elbette. Bunu hak etmiş miydim?


    Çarşamba - 17.58*


    Sevgili… herneyse.
    Satırları doldurmak, bu sefer bir zulümden farksız… Valentine Keast’in ben odama kaldırıldıktan sonra babamla yaklaşık 3 saat derin bir konuşma yaptığı duyumunu
    aldım, dadımdan. Aralarına kimseyi almamış, 3 saat boyunca su ve viski dışında hiçbir şey istememişlerdi. Kıyafet odama gittiğim bir ara odama girip etrafı temizleyen genç hizmetlilerden biri, Valentine Keast’in benim ‘kurtuluşum’ olacağını söyledi. Isabella yaklaşık yarım saat sonra gelecek. Babamın istememesine rağmen annem hala onu seviyor ve bu zor günlerimde yanımda olmasını istiyor. Samuel ise bugün olanlardan sonra bana bir kuru teselli bile göstermedi. Schrader ismini kirlettiğimi düşünenlerin arasında onunda olmasını düşünemiyorum bile… Isabella geldi-



    23.02*

    Eklemeden duramayacağım. Isabella duşta ve bunu gizlice yazıyorum. Isabella, Skandar’ın olanları öğrenince geçmiş olsun bile dilemediğini söyledi(ve bir yığın küfür ekledi). O şeytan ise okula gelmeye devam ediyormuş fakat bir genç kıza tecavüzettiği (benim olduğum bilinmiyor) öğrenilince herkes ondan uzak durma kararı almış. Bazı topluluklar kendi aralarında onu kınama düşünceleri planlıyorlarmış. Onun hakkında tek dileğim, cehenneme gitmesi. Tecavüzcülerin kazanı onu paklamayacaktır… Yorgunum, yarının bana ne kötülük getireceğini bilmiyorum… Uyumalıyım, ya da yazmayı bırakmalıyım. Tamam, gidiyorum…


    Heather

@Bu kadar.
aitliği kanıtlanabilir.
puanlandıktan sonra silinmesini istiyorum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://deathomens.yetkin-forum.com/t254-v
Usta
Usta
Usta



Mesaj Sayısı : 44
En Belirgin Özellik : Puan veririrm
Kayıt tarihi : 23/03/11

Karakter Bilgileri
Özel Yetenek:
Quidditch Mevkii:
Büyücü Gücü:
Vlad Demonceaux. Left_bar_bleue50/100Vlad Demonceaux. Empty_bar_bleue  (50/100)

Vlad Demonceaux. Empty
MesajKonu: Geri: Vlad Demonceaux.   Vlad Demonceaux. EmptyC.tesi Nis. 30, 2011 11:49 am

Anlatım: 21/25
İmla: 10/15
Görünüm: 6/10

Toplam: 37 Puan
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Vlad Demonceaux.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 ::  :: RPG MERKEZİ :: Büyücü Gücü-
Buraya geçin: