Bu büyülü dünyada karanlıkta yolunuzu bulmaya çalışmak istiyor musunuz?

Sitemize üye olunuz...
Bu büyülü dünyada karanlıkta yolunuzu bulmaya çalışmak istiyor musunuz?

Sitemize üye olunuz...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaDeathomens RPGLatest imagesKayıt OlGiriş yap
Hoşgeldiniz. Lütfen, Giriş yapınız ya da Kayıt olunuz.








Sitemize hoşgeldiniz!
Harry Potter zamanını hatta bilinen dört büyücü zamanını bile geride bırakıp daha öncelere götürüyoruz sizleri. Alışılmamış temamız ve özgün sistemlerimizle beraber sizleri bekliyoruz. Sihirli dünyamızın kapılarından geçerek bu heyecan dolu kurguda yerinizi alabilirsiniz.
Sihirli günler dileriz.


blablabla
SITE STATS

User Legend

 

 Kim Rodney

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Kim Chrystal Rodney
Lady Ahern & III. Sınıf
Lady Ahern & III. Sınıf
Kim Chrystal Rodney


Kadın
Mesaj Sayısı : 10
Yaş : 29
Gerçek Ad : Beste
Kayıt tarihi : 20/03/11

Karakter Bilgileri
Özel Yetenek:
Quidditch Mevkii:
Büyücü Gücü:
Kim Rodney Left_bar_bleue37/100Kim Rodney Empty_bar_bleue  (37/100)

Kim Rodney Empty
MesajKonu: Kim Rodney   Kim Rodney EmptyPaz Mart 20, 2011 12:41 pm

Ad Soyad: Kim Chrystal Rodney
Rpg:

    Yeri kaplayan yemyeşil otların üzerinde ilerliyordu. Gökyüzü her gece olduğu kadar sisli ve solgundu. Gökyüzü adeta ağlayan güzel bir kadın gibiydi. Makyajı akıyordu. Gerçi gündüz yemyeşil olan yer şimdi kaygan, buz mavisi renkte ve gerçekten ürkütücüydü. Uzaktan gelen baykuş sesleriyle ürktü Chanelle. Bir Hogwarts öğrencisinin bundan korkması utanç vericiydi belki ama Chanelle korkmuştu işte. Nefes nefese arkasını döndü. Saçları ıslak dudaklarına ve gözlerine yapışmıştı. Önünü görebilmek için hızla ipeksi saçlarını geri itti. Bu gerçekten korkutucuydu. Geçen hafta yaşananları uzun uzun düşündü. Olanlar ne kadar da kötüydü. Kalbi yoktu sanki artık. Biri onu gelip yerinden söküp almıştı. İçindeki boşluğu her an hissedebiliyordu. Ve bu boşluğun kolay kolay kapanmayacağını da… Dışarıdan her ne kadar soğukkanlı da gözükse böyle şeylere çok üzülürdü Chanelle. Gerçek aşka inanacak kadar duygusaldı. Henüz on yedi yaşında olmasına rağmen tam bir aşk kadınıydı. Gerçi daha kadın da sayılmazdı yaşına bakılırsa. Fakat fiziği bir kadınınki kadar düzgün ve hatlıydı. Masmavi iri gözleri, uzun boyu, dalgalı kahve saçları ve kıvrımlı hatlarıyla tam bir kadındı. Hava gitgide soğuyordu. Ve gerçekten üşümüştü Chanelle. Elindeki asasını sımsıkı tutmaktan eli morarmıştı. Eski günler aklına gelince her zaman olduğu gibi küçük kristaller şeklinde yaşlar dökülmeye başladı buz mavisi gözlerinden. Fakat çevik bir hareketle onları sildi ve ne kadar tehlikeli olursa olsun yasaklı ormana doğru hızla ilerlemeye devam etti. İlerledikçe içini kötü bir his kaplamaya başlamıştı. Sanki bir şey onu takip ediyordu. Arkasındaki çısırtı gitgide artıyor ve kulak tırmalayıcı bir hal almaya başlıyordu. İşte şimdi gerçekten korkmuştu. Hızla arkasına baktı fakat kimseyi görememişti. Gözündeki yaşları hızla sildi ve hızlandı. Fakat arkasındaki şey de hızlanmıştı. Ve Chanelle’dan çok daha hızlıydı. Chanelle koşmaya başlamadan aralarındaki mesafeyi kapamıştı bile. Nefesini hisseder hissetmez asasını kaldırdı ve ‘’Sersemlet!’’ diye bağırdı. Gözleri kocaman kocaman açılmıştı ve karanlıkta bile görülebilecek mavilikteydi. Arkasındaki her kimse onu feci korkutmuştu. Ve gördüğü kadarıyla bu bir öğrenciydi.Chanelle'nın asasından çıkan sihirle karanlıkta onu takip eden kişi sendelemişti. Ve kendini açıkça belli etmişti. Gözlerini yavaşça kıstı Chanelle. Karanlıkta sarı saçlı, iri cüsseli birisi karşısında duruyordu ve ona bakışından hiç de hoşlanmamıştı. Bu bir erkek öğrenciydi. Bakışlarında arzu ve nefret vardı. Kesinlikle bir Slytherin olmalıydı. Bir Slytherin'i her yerde tanırdı. O hain bakışları, o kinayeli sözleri ve garip bir şekilde ışıldayan gözleri. Karşısındaki çocuk hızla sendelediği yerden kalktı ve kendinden emin bir şekilde karşısına dikildi. Chanelle o kadar uzun olmasına rağmen onun yanında biraz ufak kalmıştı. Korkuyla ve sinirle asasını daha da yukarı doğrulttu ve ellerini daha da morartacak şekilde asayı kavradı. En ufak bir hareketinde saldırıya geçebilmeliydi. Olabilecek tüm ihtimalleri düşünüyordu ve yapacaklarına karşı kendini nasıl koruyabileceğini. Çünkü bir Slytherinden hiçbir zaman iyi bir davranış görmemişti. Karşısındaki de asasını sımsıkı elinde tutuyordu. '' Korkma Chanelle! Ben Rudolpho Maximus. Tanıdın mı? Seni arzulayan deli bir adamım ben... '' Bir an güleceği geldi ama kendisini tuttu. Ne yani bir sapık onu buraya kadar takip mi etmişti? Bu kadar gülünç olamazdı. Nefes alışverişlerini düzene koyduktan sonra sertçe yutkundu. Bu ormana gelmeye kalktığı için kendine türlü küfürler ediyordu içinden. Yalnız kalabilmek için buraya gelmek şart değildi. Buranın ne kadar tehlikeli olduğunu bile bile yapmıştı bunu. Belki de hak etmişti. Aklına birden Malcolm geldi. Keşke bir şekilde buraya gelebilseydi. Ama bu imkansızdı. Bu arada bu isim ona tanıdık gelmişti. Rudolpho...Evet onu tanıyordu. Asasını daha da sıkarak konuştu. ''Buraya kadar beni takip ettiğine göre deli olduğun apaçık ortada!'' dedi fakat çocuk bu kadar çabuk yılmayacaktı tabiki. Hain bir şekilde sırıttı.Bu gece çok zor geçeceğe benziyordu. Buraya gelmekle büyük aptallık etmişti. Çocuğun ona bakışları hiç de iyi değildi. Artık çok daha fazla korkuyordu. Yavaş yavaş geri gitmeye başlamıştı. Ama kaçamazdı ve de onun kendisinden daha güçlü olduğunu anlayabiliyordu. Kalbi bir kuş kadar hızlı atmaya başlamıştı. Beyni sanki durmuştu. Kafasından hiç bir plan kalmamıştı. Ormanın derinliklerine kaçsa, orman şu anda bulunduğu yerden çok daha tehlikeliydi. Beyni karıncalanıyordu. Baykuş sesleri giderek artıyordu ve gökyüzündeki bulutlar durmadan doğuya doğru ilerliyordu. Gece yasak orman gerçekten çok korkutucuydu. Chanelle gözünü bile kırpmadan çocuğa bakarken, o asasını kemerinin altına yerleştirmeye uğraşıyordu. Sonunda yerleştirdi ve kemerini ağır hareketlerle yerleştirdi. Bu kez gözlerini Chanelle'ın gözlerine dikmişti. Gözleri kor gibi parlıyordu adeta karanlıkta. Ve sinsi bakışları ne olursa olsun değişmiyordu. Gerçekten garip ve korkutucu bakışları vardı. Chanelle soluksuz ona bakarken o yavaşça yaklaşmaya başlamıştı. Asayı daha da yukarı kaldırdı faka aklına bir büyü gelmiyordu. Kalp atışları giderek hızlanıyor ve nefes alamıyordu. Çocuk ona doğru geldikçe o geriye doğru yavaş yavaş ilerlemekten başka bir şey yapamıyordu. Eğer ayağı takılırsa bu onun sonu olurdu. İçinden ''Malcolm nerdesin?'' diye geçirdi. Oysa zor durumlarda hep yanında olurdu. Aslına bakılırsa hep yanında olurdu. Ama bugünlerde üzgün ve sinirli olduğu için bu gece ona bağırmış ve Malcolm'a artık kendisini rahat bırakmasınıs söylemişti. Hayatında ilk kez canından çok sevdiği kuzenine bağırmıştı. Nasıl yapmıştı bunu? Şu an gerçekten çok pişmandı. Sırf sevgilisinden ayrıldı diye kuzenine böyle bağırmaya hakkı yoktu. Chanelle yavaş yavaş geriye giderken çocuk bir anda durdu. '' Ben bir deliyim! Evet! Peki ya sen?! Sen burada ne yapıyorsun? Karanlık seni ürkütmüyor mu? Ormandaki baykuşlar seni etkilemiş olmalı, eminim. İstersen seni onlardan koruyabilirim. Tabi yanına gelmeme izin verirsen. '' Haklıydı. Burda ne işi olduğunu o da bilmiyordu. ''Lanet olsun!'' dedi içinden ve geriye doğru bir adım daha attı. ''Kendimi koruyabilecek kapasiteye sahibim. Şimdi peşimi bırak!'' diye sesinin titremesine hakim olamadan bağırdı. Çocuğun gözleri elleriyle sımsıkı tutunduğu asasına kilitlenmişti. Çocuğun hareketleri gitgide garipleşiyordu. Ve gerçekten de gözü dönmüştü. Chanelle hayatından hiç bu kadar korktuğunu hatırlamıyordu. Nefes almayı bile unutmuştu. Hala tek yaptığı şey asayı ona doğru tutmak ve yavaş yavaş geriye doğru gitmekti. Bu şekilde ondan kurtulamayacağını biliyordu fakat bunu istemsiz olarak yapıyordu. Asayı kavradığı ince parmakları titremeye başlamıştı. Ve çocuk onun ne kadar korktuğunun farkındaydı. Bu kozu Chanelle'a karşı çok iyi bir şekilde kullanacağı da apaçık ortadaydı. Kendinden emin bir şekilde yüzünde garip bir ifadeyle ona bakıyordu. Yavaş yavaş ona doğru yürümeye başlamıştı. Şu an onu kurtaracak tek şey sihirli sözcüklerdi. Kahrolsun ki az önce yaptığı büyüden başka bir şey gelmiyordu aklına. O sırada adını şimdi hatırladığı Rudolpho kendinden emin bir şekilde asasını kemerinden çıkarmıştı. Yavaşça baktı asasına. Uzun uzun baktı ve Chanelle'ye doğru uzattı onu. Asıl karanlık yüzünü şimdi gösteriyor gibiydi. Her ne kadar saçma sapan ve sulu bir şekilde konuşsa da henüz korkunç yanını göstermemişti. Chanelle işte bu yanından korkuyordu. Rudolpho ağzı sulana sulana ona doğru geliyordu. Bu durum gerçekten iğrençti. Ellerinin titremesi durmuyordu. Rudolpho daha da yaklaştığında durdu ve yavaşça dudaklarını araladı. Sessiz ve kendinden emin bir şekilde konuşuyordu. '' Peşini bırakmak mı? Senin gibi güzel bir kızı, bu gibi bir yerde tek başına bırakamam. Bu bana yakışmaz. Kendini koruma kapasitesine gerçekten sahip misin? Merak ettim de neden korku dolu bakışlarla etrafı seyrediyorsun? Bırak seni koruyayım, en azından şatoya gidene kadar. '' Artık bu iş son noktasına gelmişti. Chanelle aklına gelen tek büyüyü yapmak zorundaydı. Rudolpho bir adım daha attı ve Channelle'ın sesi karanlıkta yükseldi. ''Sersemlet!'' Fakat çocuğun dengesini kaynedip düşmesiyle, yerden kalkması bir olmuştu. Ve bu kez Chanelle'ın hayal edemeyeceği kadar hırslanmış ve sinirlenmişti. Gözleri gecenin soğuna ateş püskürtüyordu. Channelle'nin gözleri çoktan ıslanmıştı bile. Ağlıyordu. Çocuk iki saniye içinde aralarındaki mesafeyi aşmıştı bile. O ise bağıra bağıra ağlıyordu. ''Malcolm nerdesin?'' diye yankılanıyordu kafasının içindeki ses. Olanlar içinden çıkılmaz bir hal almaya başlıyordu. Bir ormana gelmekle her şey mahvolmuştu. Çocuk inanılmaz derecede sinirlenmişti ve bunu acısının ondan çıkaracağını biliyordu. Ne de olsa o bir yılandı. Gece gitgide sessizleşiyordu. Tek duyulan şey çocuğun hızla nefes alıp verişleriydi. Sinirden gözü dönmüştü ve ne yaptığını bilmiyordu. Galiba Chanelle’ı öldürmek istiyordu. Hırsı, tutkusuna yenik düşmüştü. Artık Chanelle’a sahip olmak değil onu öldürmek istiyordu. Belki de yolun sonu gelmişti. Gözündeki son iki damla yaş da yavaşça aktı. Elindeki asayı biraz olsun gevşetti. Elleri kan içindeydi ve artık pıhtılaşmışlardı bile. Hızlıca ellerini bluzuna sildi. Ve son kez çaresizce çocuğa çevirdi bakışlarını. Derken yeni birisinin sesi duyuldu. Onun kim olduğunu seçecek halde değildi. Yavaşça başını öne eğdi. Ama içinde bir merak belirmişti. Belki de bu Malcolm’du. Belki de onu kurtarmaya gelmişti. Hemen başını kaldırdı. Yüzüne gelen saçlarını arkaya attı ve gördüklerine inanamadı. Onu karanlıkta bile tanırdı. Malcolm’du bu! Fakat Malcolm’un gözü dönmüştü ve ona bakmayı bile akıl edememişti. ’’Sakın bir şey yapıyım deme!’’ Birden gözleri ışıl ışıl olmuştu. Sanki gece bir anda aydınlanmıştı. Ya da Chanelle için öyle olmuştu. Gözleri yine buz mavisi haline geri dönmüştü. Rudolpho yavaşça arkasına döndü. Hırstan deliye dönmüştü. ‘’Bak bak bak…Burada kim varmış? Bay porsuk uyuyamadınız sanırım. Sizin burada ne işiniz var? Çoktan yatmış olmanız lazım. Hele ki Chanelle’ın yanında duruyorsun, bu senin için oldukça tehlikeli…Yoksa Chanelle’a artistlik mi yapıyorsun? Onu benim yanımda koruyamazsın. Emin ol. Gözümde bir böcek kadar değerin yok, ezilmeyi hak ediyorsun.’’ Ve kararlı bir şekilde asasının hızla havaya kaldırdı. ‘’Crucio!’’ Malcolm acıdan kıvranıyordu. Chanelle’ın yüreğinden bir parça daha bugün kopmuştu. Sanki boşlukta gibiydi. Malcolm.’a doğru atıldı. ''Malcolm!'' Rudolpho asasını sıkıca kavradı ve Chanelle’a doğrulttu. Sihirli sözcükler dudaklarından dökülmek üzereydi. Yalvarır gibi gözlerle bakıyordu ama bir yılan hiçbir zaman affetmezdi. Ve o da tam anlamıyda bir yılandı. Gözü dönmüştü. Gücüne bakmadan karşısına çıkan herkese meydan okuyabilirdi sinirlendiğinde. Bir kez hırslandığı zaman gözü hiçbir şeyi görmezdi. Nefretten ve hırstan gözleri kavruluyordu. Tam o esnada Malcolm kendine gelmişti. Arkasında doğrulup asasını kaldırışını gördü. ‘’Sersemlet!’’ Birkaç defadır bu büyünün etkisinde kalan Rudolpho bu kez fena sarsılmıştı. Dengesini kayberek, yere düştü. Gece dolunayın yükselmesiyle başta olduğundan çok daha aydınlıktı şimdi. Her şey açıkça görülebiliyordu. Chanelle onun yüzünü bile okuyabiliyordu. Yenilgi almak onu altüst etmişti. Başta toparlanmakta zorlanmıştı ve yüzünden acı çektiği belli oluyordu fakat pes etmeyecekti. Bir hışımla ayağa kalktı ve buz gibi bakışlarını önce Chanelle’a sonra Malcolm’a fırlattı. Ani bir hareketle kalın asasını çıkardı ve Malcolm’a doğrulttu. ‘’Craticius!’’ Malcolm tekrar acı içinde yere düşerken o zaferin verdiği hazla sinsice gülümsüyordu. Aklında garip planlar olduğu apaçık ortadaydı. Chanelle artık buna dayanamıyordu. Çılgıncasına bağırmak ve onu parçalamak istiyordu. Ne kendinden güçlü oluşu ne de bir yılan olması umurunda bile değildi. Onu darmadağın etmek hatta yok etmek istiyordu. Gözleri nefret saçarak bir hışımla ona doğru döndü. Saçları rüzgarda yanan bir alev gibi savruluyordu. İçindeki nefret ayna gibi gözlerine yansımıştı. Buz mavisi gözleri adeta keskin birer bıçak olmuştu. İçindeki nefreti delicesine kusmak istiyordu. Ona bunları yapma hakkını kim vermişti ve bu ne cüretti? Her istediğini elde edebileceğini mi zannediyordu? İyi bir derse ihtiyacı vardı. Ama bu bugün olmayacaktı. Chanelle bunun farkındaydı. Ama gün gelecekti ki ondan intikamını alacaktı. Tüm yaptıkları burnundan gelecekti küçük yılanın. Onun kuyruğunu ezeceği gün elbette gelecekti. Hırsından ve öfkesinden adeta alevler saçarken Rudolpho çoktan kozunu kullanmaya başlamıştı bile. Dikkatle hırstan ve tutkudan büyümüş gözlerini Chanelle’a dikti. Malcolm ise ellerini başının arasına almış delicesine yerde kıvranıyordu. Çocuğun yaptığı kuvvetli bir büyüydü ve bunu ikinciye yapıyordu. Çocuk kayıtsız bir ifadeyle baktı ardından. ’’Chanelle! Malcolm’un acı çekmesinden o kadar zevk alıyorum kibilemezsin, ama bunu yapmaya sen zorladın beni. Şimdi seçim senin. Ya beni öpreceksin ya da arkadaşının gözleri önünde ölmesine izin vereceksin? Seçim senin! Konuş!’’ Onun adını bile ağzına alması tiksinçti Chanelle için. Kusacak gibi oluyordu. Şimdi ne yapacaktı? Ya bu iğrenç yılanı öpecekti ya da Malcolm;’a veda edecekti. Canından bile çok sevdiği kuzenine…Küçükken nasıl da bisiklete binerlerdi birlikte. Chanelle ona zorla evcilik oynatırken, Malcolm hep sızlanırdı fakat hiçbir zaman Chanelle’ı kırmazdı. Birlikte ağlar, birlikte gülerlerdi. Şimdi ise pis bir yılan ona veda mı edeceğini yoksa onun istediğini mi yapacağını soruyordu Chanelle’a. Aslında kendinden hiçbir zaman ödün vermezdi o. Her zaman soğuk ve mesafeliydi. Kimse onunla konuşmaya cesaret edemez ama çoğu kişi hayranı olurdu. Çünkü Chanelle’ın görünmez duvarları vardı yakınları dışındaki herkese. Ama Malcolm… Onun için ölmesini istese ölürdü bile. O candı, kandı. Her şeyden öte aynı kanı paylaşıyorlardı. Chanelle’ın öfke saçan gözleri bitkin bir ifadeyle adeta sönmüştü. Elindeki asayı yere attı. Çaresizce son kez Malcolm’a baktı. Gözlerini yere dikti ve dudaklarını bile oynatmadan kendisinin bile zor duyabileceği bir sesle konuştu. ‘’Tamam.’’ Başını yerden kaldırmıyordu. Gözünden yaş akmasa da sanki ruhu ölmüş gibiydi. Öyle bezgin ve sessiz kaderinin esiri olmayı kabul etti.Rudolpho kendinden emin bir şekilde ağır adımlarla yaklaşıyordu. Chanelle bunu duyuyor ve hissedebiliyordu. Nefesini hissederek kadar yaklaştığında önce kızın güzel yüzünü inceledi. Onun büyüsüne kapıldığı apaçık ortadaydı. Bütün yaptıkları Chanelle’a bir kez olsun sahip olabilmek içindi. Tutkusu ateş olmuş, onu ve kuzenini yakmıştı. Malcolm yerde kıvranırken çocuk kızı incelemeye devam ediyordu. Her ne kadar yere baksa da gözlerinin ıslak dudaklarında olduğunu biliyordu Chanelle. Başını hala kaldırmamıştı. Gece mavisine dönen gözlerini yere sabitlemişti ve öylece duruyordu. Çocuk yavaşça çenesinden tuttu ve başını kaldırdı. Son kez tutkuyla gözlerine baktı. Ne kadar da aşağılıktı! Ondan iğreniyordu. Fakat o ifadesiz hal bir maske gibi yüzünde duruyordu. Sadece boş bir ifadeyle bakıyordu. Çocuk hırsından deliye dönmüştü ki hemen öpmeye başladı kızı. Chanelle ise hiç kıpırdamamıştı bile. Kıza bir asır gibi gelen iğrenç bir süreden sonra sonunda kızdan ayrılabilmişti. Sonunda! Son kez kızın çenesini tuttu ve yavaşça okşadı. Bu işkenceye daha fazla katlanamayacaktı Chanelle. Resmen bir eşya gibi kullanılmıştı. İstediğini almak için o yılan onlara oyun oynamıştı. İşin ucunda Malcolm olmasa ona haddini bildireyi bilirdi aslında ama kahretsin ki o gelmişti. Keşke gelmesini bu kadar da istemeseydi. Kendinden nefret ediyordu. Alında Chanelle kimseye kendisini kullandıracak birisi değildi. Ona kötülük edenin burnundan fitil fitil getiridi ve kin tutan bir kızdı. Kendine yapılanı asla unutmaz ve intikamını alırdı. Çünkü kindar ve hırslı biriydi her ne kadar duygusal olsa da… Ama Rodolpho onu resmen kalbinden vurmuştu. Malcolm onun kalbi gibiydi. Ona bir şey olsaydı zaten yaşamasının da bir anlamı yoktu. Zaten canından bile kıymetli bir diğer kişiyi –sevgilisini- kaybetmişken bir de Malcolm’u kaybederse kendini hiç düşünmeden öldürürdü. Öyle cesaretli, gözü kara ve kalbinin sesini dinleyen birisiydi Chanelle. Fakat gerektiğinde mantıklı olmasını da bilirdi. ‘’Çok güzelsin. Sana zarar gelmesini istemem. Seni koruyan kişi ben olmalıydım. Sen ise Malcolm denen ezik bir porsuğu seçtin. Sana yakışıyor mu güzelim? Eğer seni korumama izin verseydin inan böyle şeyler hiç yaşanmayacaktı. Neyse… Şimdilik bu kadar. Seninle tekrar görüşeceğiz güzelim.’’ Elinde duran asayı yavaşça aşağı indirdi. Malcolm’un sarsılmaları durmuştu. Fakat ifadesiz bir şekilde öylece duruyordu. Lanet olası yılan bir süre yürüdü ve tekrar Chanelle’a kilitledi gözlerini. ‘’Üzülmeni istemezdim.’’ Sanki üzülmesi çok da umurundaymış gibi! Chanelle herhangi lafın altında kalabilecek bir kız değildi. Ona haddini bildirmemek için sertçe yutkundu ve sakinleşmeye çalıştı. Yoksa yeni bir felaket daha yaşanabilirdi. Sinirle yere attığı asasını eline aldı. Onu hiçe sayarak Malcolm’a doğru koştu. Her yeri ter içinde kalmıştı ve yerde öylece yatıyordu. Yüzünde acıdan oluştuğu apaçık belli olan boş bir ifade vardı. Yavaşça yüzünü sildi Malcolm’un ve başını dizine yatırdı. Ona en sevdiği şarkıyı narin sesiyle mrıldanarak, saçlarını okşamaya devam etti. Bir an önce ayılması umuduyla…






NOT: Başka bir sitede yaptığım rpg'den kendi yazdığım kısımları birleştirerek oluşturduğum bir rpg'dir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Reginald Weisberg
Lord Jules Müdürü & Büyü Bilimi Profesörü
Lord Jules Müdürü & Büyü Bilimi Profesörü
Reginald Weisberg


Erkek
Mesaj Sayısı : 87
Yaş : 30
En Belirgin Özellik : Otorite, mantalite
Kan Durumu : Safkan
Gerçek Ad : Emre
Kayıt tarihi : 13/07/10

Karakter Bilgileri
Özel Yetenek: Wandless, Zihnebendar
Quidditch Mevkii:
Büyücü Gücü:
Kim Rodney Left_bar_bleue50/100Kim Rodney Empty_bar_bleue  (50/100)

Kim Rodney Empty
MesajKonu: Geri: Kim Rodney   Kim Rodney EmptySalı Mart 22, 2011 2:49 pm

Anlatım (Akıcılık, betimleme, vs.): 19/25
İmla: 11/15
Görünüm: 7/10

Büyücü Gücü: 37/50

Bir an Chanelle'ın Suçu Ne? olacak diye korktum doğrusu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Kim Rodney
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 ::  :: RPG MERKEZİ :: Büyücü Gücü-
Buraya geçin: